CHP Sözcüsü Öztrak:“KUR ARTIŞININ FATURASI 1,4 TRİLYON LİRA”

“KONGRELER TAKVİMİ BAŞLADI” 

“BUNDAN SONRAKİ SÜRECİ ÜYELERİMİZ, İL-İLÇE VE KURULTAY DELEGELERİMİZ BELİRLEYECEK” 

CHP Sözcüsü Öztrak, seçimin ilk turundan bu yana TL’deki erimenin net dış borç, içeriden dövizle alınan borçlar, kur korumalı mevduat ve KÖİ garantileri üzerinden millete 1,4 trilyon liralık dev bir fatura çıkardığını belirterek, “Bu parayla 3 tane Osmangazi Köprüsü dâhil İstanbul-İzmir Otoyolu, üstüne 3 tane Atatürk Barajı, üstüne 3 tane Avrasya Tüneli, onun da üstüne 3 tane Fatih Sultan Mehmet, 3 tane de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. Bütün bunları yaptıktan sonra da elimizde 4 milyar dolar para kalırdı. İşte faiz sebep, enflasyon sonuç, Türkiye ekonomi modeli, liralaşma safsatalarıyla, ekonomiyi harap eden, ekonomiyi bilmez, bilimden anlamaz kibir abidesinin verdiği zararın boyutu bu” dedi. 

Bir soru üzerine CHP’deki kongre süreciyle ilgili açıklamalarda bulunan Öztrak, “Genel Başkanımız kendi iradesi dahilinde gerçekleştireceği değişimi yapmış MYK’sını değiştirmiştir. Yeni MYK da ilk toplantısında kongre takvimini başlatarak örgütlerde değişimin önünü açmıştır. Bundan sonraki süreci üyeler, ilçe, il ve kurultay delegeleri belirleyecektir” diye konuştu. 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:  

Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Hafta sonu önemli kayıplarımız oldu. Irak’ın kuzeyinde, hain teröristlerin saldırısında yaralanan iki Mehmetçiğimiz, Piyade Uzman Çavuş Cem Ahmet Kaya ve Piyade Uzman Çavuş Halil Şahin’in şehadet haberleriyle yüreklerimiz dağlandı. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine ve milletimize sabır diliyorum. Yine hafta sonunda, Makine ve Kimya Endüstrisi AŞ’nin Ankara’daki fabrikasında yaşanan patlamada beş emekçimiz şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına ve milletimize sabırlar diliyoruz. Olayla ilgili adli ve idari soruşturmanın başlatıldığı açıklandı. Ama bakıldığında bu, MKE fabrikalarında yaşanan ilk patlama, ilk can kaybı değil. Patlamanın yaşandığı fabrikayla ilgili olarak sendikaların daha önce yaptığı pek çok uyarı var. Hükümetin verdiği modernizasyon sözünün tam anlamıyla tutulmadığına, patlama yerinde görev yapan personelin de yeterli tecrübesi olmadığına yönelik iddialar var. Bir Grup Başkanvekilimiz, bir Genel Başkan Yardımcımız ve Ankara milletvekillerimizden oluşan bir heyet patlamanın ardından derhal olay yerine gittiler, bilgi alıp gelişmeleri takip ettiler. Bu elim olayla ilgili araştırma ve soruşturma süreçlerinin takipçisi olmaya devam edeceğiz. Yine bu hafta sonu, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği büyük değerlerden, dünyaca ünlü keman sanatçısı, Sayın Suna Kan’ı da yitirdik. Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve milletimize baş sağlığı diliyoruz. 

SARAY FAZLA DEDİ, ÖDEMELER DENGESİ AÇIK VERDİ: CARİ AÇIK 58 MİLYAR DOLAR

Siyasetimizin unutulmaz isimlerinden rahmetli Osman Bölükbaşı “Siyasetçilerin geçmişi sözlerine kefil olmalı. Sözleri ileride kendilerinden davacı olmamalı” derdi. Sarayın kibir hastalığıyla malul başı, kerameti kendinden menkul, “Faiz sebep, enflasyon sonuç”  safsatasıyla, ekonomiyi tek başına yönetmeye kalktı. Hormonlu bir büyümeyle cari açığı azdırdı. Paramızı pul etti, milleti enflasyon canavarının dişleri arasına attı. Bugün yine Ödemeler Dengesi verileri açıklandı. Cari açık 58 milyar doları bulmuş. Bu yıllık olarak son 11 yılın en yüksek cari açığı. Yine dört aylık cari açık geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 50 artarak 30 milyar dolara ulaşmış. Daha da vahimi bu açığın 22 milyar 445 milyon doları Merkez Bankasının döviz rezervleri satılarak kapatılmış. İşte Saray’ın sözde Türkiye Modeli’nin “Cari fazla vererek enflasyonu düşürme” politikası bir kere daha iflas etmiş. Saray son dönemde işlerin çığırından çıktığını gördükçe, bir yandan, ihracatçıların dövizlerini zorla ellerinden aldı. Merkez Bankası’nın rezervlerini Banka’nın arka kapısından sattı. Diğer yandan, “Liralaşma” diyerek, hem döviz rezervlerini kuruttu, hem de ekonomiyi dolara endeksledi. Ekonomide sahte bir istikrar algısı yarattı ve ülkeyi döviz krizinin eşiğine getirdi. 

SEÇİMDEN ÖNCE YENEN HURMALAR

“Toplumun temelini altüst etmek için, ulusal parayı yoldan çıkartmaktan daha sinsi ve keskin bir araç yoktur” diyor, ünlü ekonomist Keynes. Bu Hükümet de tam olarak bunu yaptı. Saraydaki sözde iktisatçının 2018’den bu yana, yediği hurmaların faturası, seçimden sonra önüne geldi. Ekonomideki oyuncuların artık hiç güvenmediği Erdoğan, çareyi geçmişte görevden aldığı, bir de üstüne Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, Mehmet Şimşek’i yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı görevine getirmekte buldu. Onun ilk işi ise, Sarayın Kibirlisinin seçim öncesinde uyguladığı ekonomi politikalarını akıl dışı ilan etmek oldu. Ama Erdoğan, oyun içinde ikide birde kural değiştirerek, saydamlıktan kaçarak, hesap vermeyerek, ülkeyi öyle bir döviz sıkıntısına soktu ki, şimdi yeni atadığı Hazine ve Maliye Bakanı, Saray’ın kaçırdığı yatırımcılar ülkeye geri dönsün diye, Türkçe yerine, İngilizce sosyal medya mesajlarıyla yabancı yatırımcılara garanti vermek zorunda kaldı. Bir başka ifadeyle Müslüman mahallesinde salyangoz satmak zorunda kaldı. Piyasalar önce, “Erdoğan politikalarından vazgeçiliyor” diye düşündü. Seçimin birinci turundan sonra 700 puanı geçen, Kredi Temerrüt Risk primi bir miktar düştü. Merkez Bankası’nın rezervleri eksideyken, hala döviz sattığı, seçimden önce Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığını, Erdoğan’ın vesayetine teslim eden, eski Merkez Bankası Başkanı’nın yeni ekonomi yönetiminde de, BDDK Başkanı olarak yer aldığı görülünce, Türkiye’nin risk primleri yeniden yükseldi 500 baz puanın üzerine çıktı. Döviz piyasalarında Mayıs’tan bu yana süren, hararet düşmedi, daha da arttı.

 

ŞEFFAFLIK, HESAP VEREBİLİRLİK İNGİLİZCE MESAJLARLA OLMUYOR

Hazine ve Maliye Bakanı sosyal medyadan, şeffaflık, tutarlılık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik sözleri veriyor. Bu sözlerin inandırıcı olabilmesi için önce Merkez Bankası’nın arka kapısından 2018 seçimlerinde satılan, 128 milyar doların, ardından bu seçimlere kadar da bir o kadar daha satılan döviz rezervlerinin, kuralsız, denetimsiz kimlere satıldığının, ortaya konması mutlaka gerekiyor. Sır gibi saklanan “Kur Korumalı Mevduat” uygulaması kapsamında,  Merkez Bankası’nın ne kadar paraya döviz garantisi verdiğinin, bu uygulamanın Bankaya ne kadara mal olduğunun, bu çerçevede ne kadar döviz aldığının açıklanması gerekiyor. “Hesap verebilirlik” deniyorsa, Banka’nın zarardaki bilançosunun, muhasebe kuralları değiştirilerek, bir gecede nasıl kâr eder hale getirildiğinin ve bu yapılan uygulamaların uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına ne kadar uygun olup olmadığının açıklanması gerekiyor. Yine bu suretle elde edilen kârların, Hazine yerine AFAD’a aktarılarak denetimden kaçırılan paraların, nasıl kullanıldığının bu millete anlatılması gerekiyor. Merkez Bankası’nın ihracatçılardan zorla satın aldığı ihracat bedellerinin tutarlarının, Banka’nın doğrudan verdiği kredilerin şartlarının, bundan yararlanan şirketlerinde mutlaka açıklanması gerekiyor. Yine son dönemde, Rusya’dan yapılan kredili ithalat miktarını, Rusya’ya ne kadar borçlandığımızı gösteren, BOTAŞ’ın güncel bilançosunun biran önce kamuoyuna açıklanması gerekiyor. Son olarak da, TÜİK’in TÜFE, büyüme ve işsizlik verileri konusunda güvenilirliğini yeniden kazanması için gerekli geriye dönük teknik araştırmanın başlatıldığının da kamuoyuna duyurulması gerekiyor. Bunlar olmadan, İngilizce sosyal medya mesajlarında kendinizi “şeffaflık” diye, “hesap verebilirlik” diye ne kadar paralasanız boş… Hepsi lafı güzaf… 

TAM BİR DİDİŞME, TAM BİR YÖNETİM ZAFİYETİ

Yeni Hazine ve Maliye Bakanı, “Aman ha, benden duymadığınız haberlere inanmayın” diyerek, Saraydaki çakma ekonomistin, bir kere daha zırvalarıyla ortalığı birbirine katmasına karşı önlem almaya çalışsa da durum ortada… Şu an Saray yönetimindeki görüntü tam bir didişme, tam bir yönetim zafiyeti… Bakan güven sağlamak için yurt dışından, Merkez Bankası’nın başına ithal başkan getiriyor. Saray da, yeni Bakana direksiyonun kimde olduğunu hatırlatmak için sözünden çıkmayan mevcut bakanın görevden aldığı eski Merkez Bankası Başkanını, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun başına getiriyor. Erdoğan, bu atamayla Bakanına ve çiçeği burnunda Merkez Bankası Başkanına, “Arkadaşlar siz rasyonel politikalarınızı, ancak ve ancak benim izin verdiğim sınırlar içinde uygulayabilirsiniz” diyor. “Bağımsızlık dediysek, o kadar da bağımsız değilsiniz ha” mesajını veriyor. 

BU HÜKÜMET ÜLKEYİ IMF KAPISINA BIRAKIR

Daha önce devlet yönetiminde, birçok istikrar programının yapılmasında ve yönetiminde yer almış, ülkenin en büyük krizlerinden birinde, ekonomiyi yeniden toparlamak için, Hazine Müsteşarlığı görevine atanmış bir kişi olarak söylüyorum. Saydamlık ve hesap vermeyle ilgili somut adım atılmadıkça, güçlü çapalara sahip bir program ortaya konmadıkça ve Erdoğan’ın da ekonomi yönetimine müdahaleleri devam ettikçe, ekonomide yeniden güven sağlamanın, milletimize maliyeti her gün biraz daha artacaktır. İşlerin dengeye gelebilmesi için daha sıkı bir para politikası, yani daha yüksek faiz, daha değersiz Türk lirası gerekecektir. İşlerin dengelenebilmesi için yine daha sıkı bir maliye politikası, yani daha düşük memur maaşı, daha düşük emekli, dul, yetim aylığı, daha düşük yatırım, daha yüksek vergiler gerekecektir. Bunun sonucunda da, daha fazla durgunluk, daha fazla işsizlik olacaktır. Ve ekonomi yönetimindeki bu örtülü çekişme sürerse korkarım bu yönetim ekonomiyi, IMF kapısına bırakmak zorunda kalacaktır. 

MEHMET GELSİN, HAFİZE GELSİN, ŞAHAP KONTROL ETSİN

“Rasyonel mi olsun, irrasyonel mi olsun, Mehmet gelsin, Hafize gelsin, Şahap da şurada onları kontrol etsin” derken, Saraydaki çakma ekonomistin laçka ettiği ekonomide, paramızın pul olması, dar ve sabit gelirli yurttaşlarımızın hayatını, her geçen gün daha da zorlaştırıyor. Türk Lirası’nın dolar karşısındaki değeri eriyor. 1 dolar 23,5 liranın üzerine çıktı. Oysa 14 Mayıs’tan önce yani seçimin ilk turundan önce 1 dolar 19 lira 58 kuruştu. Seçimin ilk turundan bu yana geçen bir ayda, bir dolar almak için artık 4 lira 7 kuruş daha fazla ödemek zorundayız. 

ZAM YAĞMURU HIZLANIYOR

Döviz bitti. TL pul oldu, olmaya da devam ediyor. Tabi zam yağmurları da hızlanıyor. 1 kiloluk Tiryaki çayının fiyatı seçimden önce 96 liraydı, şimdi 138 liraya çıktı. Kahveciler isyan ediyor, vatandaş isyan ediyor. Benzinin litresine 2 lira 70 kuruş, mazotun litresine 1 lira 40 kuruş, LPG’ye de 68 kuruş zam geldi. Sigaraya zam, alkollü içeceklere zam, ithal ürünlerin tamamına zam… Ekmeğin fiyatının fırınlara un desteğinin bitmesiyle 6 liradan 10 liraya çıkacağı konuşuluyor. Makarnadan her türlü unlu mamule ciddi fiyat artışlarının kapıda olduğu haberleri geliyor. Evet fiyat artıyor, ekmeğin fiyatı artıyor da bunun buğday üreticisi çiftçiye bir faydası var mı? Ne gezer? 

BUĞDAY ÜRETİCİSİNİN ELİNDE KALAN “SIFIR”

Seçimden önce biz, “Buğdayda taban fiyat 13 bin liranın altına düşmesin” derken bir maliyet hesabı yapıyorduk. Seçim bitti, Saray 9 bin 250 lira fiyat açıkladı. Geçen yıla göre artış sadece yüzde 24. Bu çiftçinin maliyetlerini karşılamaya yetmiyor. Diyarbakırlı buğday üreticisi tohum, mazot, gübre, ilaç, hasat, harman, sigorta derken “Bu fiyattan çiftçinin eline kalan sıfır lira” diye dert yanıyor. Bu çiftçi bu fiyatla nasıl geçinecek? Gelecek yıl tarlasını nasıl ekecek? Bu zamlarla bu millet nasıl çay içecek? Nasıl işine gidecek? Çoluğuna çocuğuna okula giderken nasıl harçlık verecek? Evine nasıl ekmek götürecek? Paramız pul olmaya devam ettikçe, her şeye zam geliyor iğneden ipliğe. Milletimizin cüzdanını, milletimizin tenceresini zamlar boşaltıyor. 

YAŞAMAK KİRA VE MUTFAK İÇİN ÖMÜR ÇÜRÜTMEK DEĞİL

İnsanlar evinin kirasını ödeyip öyle ya da böyle karnının gurultusunu kesebiliyorsa, kendini yaşadım sanıyor. Artık ücretle veya maaşla çalışan sabit gelirli bir vatandaşın bir araba alabilmeyi hayal etmesi çok zor. Ev almak ise artık hayallere bile girmiyor. Ev almayı geçtik, kiralık bir ev bulup kirasını ödeyebilmek bile artık çok zor. Bakınız, son bir yılda, 120 metrekare bir evin kirası Tekirdağ’da 3 bin 200 liradan 8 bin 600 liraya çıkmış. İstanbul’da 8 bin liradan 17 bin liraya çıkmış. Ankara’da 3 bin 800 liradan 11 bin 100 liraya, Diyarbakır’da 2 bin 400 liradan 6 bin 300 liraya çıkmış. Samsun’da 3 bin liradan 7 bin 500 liraya, Sivas’ta 1.400 liradan 6 bin liraya fırlamış. Yaşamak sabah işe gidip, akşamın geç saatinde eve dönmek, evinin kirası, çocukların nafakası için ömür çürütmek değildir. Bu yaşamak değildir. Bu ülkeyi yöneten hükümet dünyanın en verimli topraklarına sahip, jeopolitik konumuyla, genç nüfusuyla, ekonomisiyle kendi vatandaşlarına emsallerinden çok daha fazla refah sağlayabilecek bu ülkeyi, Erasmus’un dediği gibi “İnsanların hiç yaşamadan öldüğü” bir yere çevirdi. 

500 DOLARLIK ASGARİ ÜCRET BİLE AÇLIK SINIRINI ANCAK AŞIYOR

Ülkemizde çalışanların yarısından fazlası asgari ücret veya civarında bir ücret karşılığı çalışıyor. Asgari ücret, 10 bin 362 liraya ulaşan açlık sınırının 1.856 lira altında. Önceki dönemin Çalışma Bakanı, Mayıs ayı başında, “500 dolar bazında asgari ücret” sözü vermişti. Ama 500 dolarlık asgari ücret bile açlık sınırının zar zor üstüne çıkıyor. 

İŞSİZ SAYISI HIZLA ARTACAK

İŞKUR’un açıkladığı kayıtlı işsiz sayısı 10 ay sonra yeniden yükselmeye başladı ve Mayıs’ta 63 bin kişi arttı. TÜİK’in Nisan ayı işsizlik verileri ise bugün açıklandı. Gerçek işsiz sayısı bir ayda 795 bin kişi artmış. Ve 23 ay sonra ilk defa Türkiye’de işsiz sayısı yeniden 9 milyon sınırının üzerine çıkmış. Bu, dünya üzerinde 99 ülkenin nüfusundan fazla. Ve ben buradan söylüyorum, önümüzdeki günlerde “rasyonel politikalar” uygulansa da, uygulanmasa da işsiz sayıları hızla artacaktır. Nitekim sanayi üretimi de durgunluğun ilk sinyallerini veriyor. Son 6 ayın 4’ünde sanayi üretimi gerilemiş. Yine Nisan ayı verilerine göre, sanayi üretimi yüzde 1,2 düşmüş. 

KUR ARTIŞININ FATURASI 1,4 TRİLYON LİRA

Ama paramızın değer yitirmesinin, milletimizin sırtına bindirdiği yük, bunlarla da sınırlı değil. Seçimin başından bu yana paramızın değer kaybetmesi sonucunda Türkiye’nin dış borçlarının Türk Lirası karşılığı da olağanüstü seviyelere taşındı. Türkiye’nin, net dış borcu 235 milyar dolar. Seçimin başından bu yana Türk Lirası’nın değer kaybı, Türkiye’nin Net Dış Borcunun Türk Lirası karşılığını tam 957 milyar TL artırmış. Hazine son dönemde yurt içinden de dövizle borçlandı. Hatırlayacaksınız “İlk günahı” işledi. Bugün Hazine’nin iç borcunun dörtte biri yani 29 milyar dolarlık kısmı da döviz cinsinden. Paranın değer kaybetmesi sonucunda, buradan da hazinenin üzerine yani milletimizin üzerine 116 milyar liralık bir kur farkı yükü geliyor. Bir de Kur Korumalı Mevduatlar var… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na göre 2 Haziran 2023 itibariyle, Kur Korumalı Mevduatta biriken para toplam 2 trilyon 533 milyar 607 milyon lira. Yani 2 Haziran’daki kurla 121 milyar dolar. Seçim sonrasında paramızın değer kaybı nedeniyle, buradan da 500 milyar liralık bir yük geliyor. Bunun üçte birlik kısmını, bankaların faiz olarak ödeyeceğini varsayarsak, Hazine ve Merkez Bankası’na, yani yine milletin sırtına binecek yük, 300-350 milyar TL arasında olacak. Bir de, “Milletin cebinden tek kuruş çıkmadan yaptık” diyerek yandaşlarına döviz garantili ihalelerle pazarlanan, Kamu Özel İşbirliği Projeleri var. Bu projeler yüzünden milletimizin, geçmediği yollar, köprüler, uçmadığı hava alanları için, 2023-2025 döneminde bütçeden 15 milyar 521 milyon dolar ödemesi öngörülmüş. Bu durgunluk devam ederse bu çok daha yüksek noktalara çıkar. Seçimden bu yana TL’deki değer kaybı nedeniyle buradan gelecek ek yük de, 63 milyar TL. Şimdi tüm bu kalemleri topladığımızda, seçimin ilk turundan bu yana, paramızın değer kaybetmesi sonucunda, devletin yükümlülükleri nedeniyle, milletimizin sırtına yüklenen fatura, 1 trilyon 400 milyar lirayı geçiyor. 

FAİZ ARTIŞININ FATURASI BUNA DAHİL DEĞİL

Önümüzdeki günlerde TL’nin değer kaybını yavaşlatmak için, ister istemez Merkez Bankası faiz artırmak zorunda kalacak. Burada da bir sorun var. Buradan da devletin hazinenin bir yük gelecek. Çünkü bankalara zorla satılan düşük faizli kâğıtlar bankacılık sisteminde, sistemik bir zafiyete neden olmaması için hazine tarafından daha yüksek faizli kâğıtlarla değiştirilmesi gerekecek. Söylediğim gibi buradan da ciddi bir maliyet milletimizin sırtına binecek. Tabi bunlar bu hesaba dahil değil. 

EKONOMİ BİLMEZ, BİLİMDEN ANLAMAZ

Şimdi bu “1 trilyon 400 milyar liralık fatura” ağzımızdan bir çırpıda çıkıyor çıkmasına da, bu parayla neler yapılabileceklere baktığımızda işin vahameti daha iyi anlaşılıyor. Neleri kaybettiğimizi, hangi imkanları yitirdiğimizi görüyoruz. Döviz kurlarındaki son bir aylık artışın milletimizin sırtına yüklediği bu faturayla 3 tane Osmangazi Köprüsü dâhil İstanbul-İzmir Otoyolu, üstüne 3 tane Atatürk Barajı, üstüne 3 tane Avrasya Tüneli, onun da üstüne 3 tane Fatih Sultan Mehmet, 3 tane de Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırdı. Bütün bunları yaptıktan sonra da elimizde 4 milyar dolar para kalırdı. İşte “Faiz sebep, enflasyon sonuç, Türkiye ekonomi modeli, liralaşma”  safsatalarıyla, ekonomiyi harap eden, ekonomiyi bilmez, bilimden anlamaz kibir abidesinin verdiği zararın boyutu bu. 

EKONOMİDEKİ OYUNCULAR “HUYLUNUN HUYUNDAN VAZGEÇTİĞİNİ” GÖRMEK İSTİYOR

Şunu hiç unutmamak gerekir: “Güven ruh gibidir, bir kere çıktığı bedene bir daha geri dönmez.” Doğru program, doğru kadro ve buna güç veren siyasi irade, güven veren politikaların üçlü sacayağıdır. Bunlardan biri bile olmazsa o yapı milletin üzerine yıkılır. Amerika Birleşik Devletleri’nden ithal Merkez Bankası Başkanı getirmek, yine millet ittifakının Ortak Politikalar Mutabakat Metninden, kes-yapıştır yapmak bu yönetimi güvenilir hale getirmez. Ekonomideki oyuncular artık “Huylunun huyundan vazgeçtiğini” görmek istiyorlar. Erdoğan’ın yegâne amacının, Londra ve New York’taki sıcak paracıları Türkiye’ye getirmek, Mart 2024’teki yerel seçimlere kadar döviz krizini ertelemek olmadığını görmek istiyorlar. Erdoğan artık ekonomide oyun alanının kalmadığını görecek mi? İstikrar politikası uygulanmasına razı olacak mı? Yoksa yine, sebebi olduğu enkazın tüm sorumluluğunu, Yeni Bakan’ın üstüne atacak mı? Kendi de “Allah affetsin, millet affetsin” deyip masadan kalkacak mı? Bütün bunların sonucunda da ülkeyi IMF kapısına düşürecek mi? 

ERDOĞAN FARKINDA DEĞİL

Görünen o ki Erdoğan ekonomide, oyun alanı kalmadığının hala farkında değil. Piyasalarda kendine güvenin dibe vurduğunu hala görmüyor. Ülkede her iki seçmenden birinin kendisine karşı olduğunu da fark etmiyor. Genel Başkanımız, bir, iki ve üç sandıklı yerlerdeki seçim sonuçlarını açıkladı. Bunu yaparken de hiçbir zaman vatandaşımızı suçlamadı. Kendimizi eleştirdi. Ama Erdoğan’ın gösterdiği tepkiye bakılırsa, Saray bundan çok rahatsız olmuşa benziyor. İşini yapacağına, seçimde attığı iftiralardan, yaptırdığı sahte videolardan, milletin vergileriyle çalışanlarına maaş veren TRT’yi Saray’ın borazanı gibi kullanmaktan hiç utanmadığı görülüyor. Hala on parmağındaki on karayı partimize sürmeye, bu ülkenin en köklü partisine hala ayar vermeye kalkmaya cüret ediyor. 

KONGRELER SÜRECİMİZ KURULTAY’LA TAÇLANACAK

Biz ülkemizin içinde olduğu sıkıntıların farkındayız. Tüm bu şartlar altında, her iki vatandaşımızdan birinin, Cumhurbaşkanı adayımız Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiği oyu dağıtmadan, örgütümüzü, rekabetçi bir ortamda yenilemeyi, değişen, tazelenen kadrolarımızla mahalli idareler seçimini, açık ara kazanmayı hedefliyoruz. Bu çerçevede, Genel Başkanımız ilk olarak MYK’sını yeniledi. MYK’mız da ilk iş olarak, kongreler takvimini başlattı. Mümkün olan en kısa sürede, kongreler süreci, Parti Meclisimizin uygun gördüğü bir tarihte, Kurultayımızla taçlanacaktır. Bu süreç devam ederken, önümüzdeki yerel seçimleri kazanmak için, parti üyesinden Genel Başkanımıza kadar, partimizin her bir ferdi, var gücüyle çalışacaktır. Hedefimiz, bu seçimlerde mevcut hükümeti tarihi bir yenilgiye uğratmaktır.

Yayınlanma Tarihi : 2023-6-12 20:36:45
Okunma Sayısı : 365
oıo