CHP Sözcüsü Öztrak: “YALAN, DOLAN… İŞTE SİZE ERDOĞAN”
CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın deprem acılarının üstüne, göstermelik beton döküp, sorumluluğunun üstünü örtmeye çalıştığını belirterek, “Beton mikserlerini sahaya sürüyor. Döktüğü betonu da, sosyete pazarındaki çığırtkanlar gibi, ‘Deniz kumu değil haa! Mıcırıyla, çimentosuyla, demiriyle, dört dörtlük’ diyerek, bir de pazarlıyor… Ama pazarladığı betonun altında, ne doğru dürüst bir temel var… Ne de doğru dürüst bir demir kalıp var. Birkaç metrekare zemin üzerine, yalap, şap döşenen demirler, üzerine de dökülen bir beton… Her işleri yalan… Her işleri dolan… İşte size Recep Tayyip Erdoğan…” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Özgürlüğün bedeli; devamlı ihtiyattır. Demokrasimizin imkân ve araçlarını kullanarak, demokrasimize ve özgürlüklerimize, tehdit oluşturanlara karşı, ihtiyatı asla elden bırakmamalıyız. Seçimlere 47 gün kaldı. Ve seçimlere giderken, tehdit ve şiddet yeniden sahnede. İlahiyatçı yazar Cemil Kılıç, evinin önünde sopalı saldırıya uğradı. İnsanların evlerinin, iş yerlerinin önünde pusuya düşürülmesi, bu Ucube Şahsım Rejiminde, vakayı adiyeden oldu.
SANDIĞA GÜNLER KALA HAİN PUSULAR
Sandığa sayılı günler kalmışken, sahneye sürülen, bu hain pusuları, bu hain saldırıları, bir kez daha lanetliyoruz. Sayın Cemil Kılıç’a geçmiş olsun diyoruz. Peki, bu çeteler, bu tetikçiler bu cesareti kimden alıyor? Bunları kimler koruyup, kolluyor. Sinan Ateş cinayetinin üzerinden, 87 gün geçti… Sinan Ateş’in gerçek katilleri, cinayeti azmettiren gerçek failler bulundu mu? Hayır! Bulunmadı… Onun yerine, dava dosyasındaki delilleri, karartma girişimleri var… Tabii bu ülkede tehdit altında olanlar, sadece bu ucube rejimin muhalifleri değil… Koltuk için, makam için, mevki için, mansıp için, siyasi ikbal için, AK Partinin öz evlatları bile, tehdit ediliyor. Saray da buna sessiz kalıyor.
ÖZLEM HANIM KENDİSİNİ YALNIZ HİSSETMESİN
İşte en son AK Parti Grup Başkanvekili, Sayın Özlem Zengin bile, “Tehdit ediliyorum” diyerek, isyan etti. Peki, Özlem Hanım neden tehdit ediliyor? “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, kırmızıçizgimizdir…” dediği için. Özlem Hanım, “Kadına şiddeti engellemeyi amaçlayan yasa, ittifak pazarlıklarına malzeme yapılamaz” dediği için, kendi camiasından saldırıya uğruyor… Peki, bu tehditlere, bu saldırılara Saray neden sessiz? Çünkü Tek Adam Şahsım Rejiminin başı, koltuk telaşına düştü. Onun tek önceliği, ne pahasına olursa olsun, koltuğunu kurtarmak… Koltuk için feda etmeyeceği hiç kimse, feda etmeyeceği hiçbir ilke ve değer yok… O koltuktan kalkmamak için Erdoğan, partisinin Grup Başkanvekilini bile feda etmeye, dünden hazır... Ama Özlem Hanım, kendisini yalnız ve yorgun hissetmesin… Bu ülkenin tüm vicdan sahipleri, kendisinin yanındadır. Şunun şurasında, sandığa 47 gün kaldı… Kadına şiddeti hak görenlere, öncelikle kadınların, sandıkta diyeceği olacak. Cumhuriyet Halk Partili kadınlar, DEVA Partili kadınlar, Demokrat Partili kadınlar, Gelecek Partili kadınlar, İYİ Partili kadınlar, Saadet Partili kadınlar ve tabi ki, AK Partili kadınlar ve MHP’li kadınlar, “Kadına Şiddette Hayır!” diyecek. Sandıkta mührü, Kemal Kılıçdaroğlu hanesine vuracak… Bu ülkede hiçbir kadın merak etmesin… Millet İttifakının iktidarında, 13. Cumhurbaşkanımız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yönetiminde, hiçbir kadın tehdit edilemeyecek. Hiçbir kadın, kendini yorgun ve yalnız hissetmeyecek. Kadına şiddet, kadın cinayetleri, bu toprakların kaderi olmaktan çıkacak…
KARŞIMIZDA KADINA DAYAK İTTİFAKI VAR
Şu son birkaç günde, ülkemizdeki siyasi manzara daha da netleşmiştir. Saflar belirginleşmiştir. Biz barışmanın, kardeşliğin, helalleşmenin, açık yaraları kapatmanın, makulün, adaletin, hakkın ve hukukun, dünyamızı tahrip etmeden, dünya ile rekabetin ittifakını kurduk. Karşımızda ise, kadına dayak ittifakı var. Kadını domuz bağıyla boğanlara, terörist diyemeyenlerin ittifakı var. Kin ve nefret üzerinden, bölüp, parçalama üzerinden, amaca ulaşmak için, her araç meşrudur anlayışı üzerinden, genişlemeyi seçenler var. Ama bunlar ne bu ülkenin gençlerini, ne bu ülkenin kadınlarını, ne de bu ülkenin asil evlatlarını tanıyorlar… Milletimiz; ne şehit Emniyet Müdürümüz, Gaffar Okkan’ın katillerini unutur. Ne feminist yazar Konca Kuriş’in katillerini unutur. Ne domuz bağlarıyla işlenen onca cinayetleri unutur. Ne de üç beş oy için, tüm bu cinayetlerin faillerine, bir kere dahi, terör örgütü diyemeyenlerle, ittifak yapanları unutur. Gaffar Okkan’ın katilleri bellidir. O katillere kimin avukatlık yaptığı bellidir. O katillere avukatlık yapana, bugün avukatlık yapmak da, ne acıdır ki Sarayın Bekçisine düşmüştür. Bu zilleti milletini seven, vatanını seven, hiçbir ülkücü kardeşimiz, elbette unutmayacaktır. Milletimiz 47 gün sonra, sandık önüne geldiğinde, bunların hesabını, sorumlularından teker teker soracaktır…
PLATON O SÖZLERİ SANKİ BUGÜNÜN TÜRKİYESİ İÇİN SÖYLEMİŞ
Devleti yönetenlerin asli görevi, ülkede, huzur ve refahı sağlamaktır. Vatandaşlarına mutlu bir yaşam sunmaktır. İnsan devlet için yaşamaz. Devlet insan için yaşar. Devletlerin çöküşü ise, her zaman ve her yerde, ahlaki çöküşle başlar. Güce, zenginliğe kapılan yöneticiler yozlaştıkça, devlet de yozlaşır. Yozlaşma büyüdükçe, çöküş de kaçınılmaz olur. Bu nedenle Platon, tam 2400 yıl önce şu hakikatin altını çizmiştir; “Devleti yönetenler, mal ve mülk edinmemelidir. Aksi takdirde devleti korumak yerine, mal ve mülklerini korumayı öncelik yaparlar.” Tam 2400 yıl önce söylenen bu sözler, sanki bugünkü Türkiye’yi yönetenler için söylenmiş. Siyasete tek bir yüzükle başlayanlar, bugün 1001 odalı saraylarda yaşıyorlar. 21 yıl önce, “Harun olacağız” diyenler, 21 yıl sonra Karun oldular. 21 yıl önce “Mücahit olacağız” diyenler, 21 yıl sonra Havuz Müteahhidi oldular. Rant dağıtmak, rant paylaşmak üzerine inşa edilen, yozlaşmış siyaset tarzları, şehirlerimizi talan etti. Yuva dediğimiz evlerimiz, afetlerde canımızı koruyamaz hale geldi.
BU DÜZENİN ALAMETİFARİKASI YALAN, DOLAN VE TALAN
Bu tarz siyaset, ülkemizde görülmemiş bir ahlaki çöküntüye neden oldu. Dünyalıklar için, ahiretler yakıldı. Parayı, imana tercih ettiler. “Parayı bulmak”, “Parayı ezmek” yeni düsturları oldu. Ve bu arsız düzenleri ilelebet sürsün diye, devletimizin tüm taşıyıcı kolonlarını, birer birer kestiler. Köpeksiz köyde, değneksiz gezebilmek için, köklü kurumlarımızı birer birer yok ettiler. Yasama, Yürütme ve Yargı tek bir kişinin, iki dudağı arasına sıkıştı kaldı. Devletin adalet direği çökertildi. Müellifi oldukları bu ucubenin adına da, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dediler. Peki, bu ucube sistemle beraber, son beş yılda neler oldu? Neler yaşadık? Devletin kurumları çöktü. Eğitim çöktü. Dış politika çöktü. Ekonomi çöktü. Sağlık çöktü. Ve en sonunda, depremde binalar, yollar çöktü. Her afet bu ucube sistemle felakete dönüştü. 50 binden fazla yurttaşımız, depremde enkaz altında, bağıra, bağıra soğukta donarak can verdi. Bu ucube sistem elinde; askerimiz 48 saat boyunca, enkazın başına gönderilmedi. Sahra hastaneleri, sahra mutfakları, sahra çadırları kurdurulmadı. Enkazdan çıkanlara, Mehmetçiğin sıcak yardım eli hızla ulaştırılmadı. Beceriksizlikleri, kifayetsizlikleri, ideolojik önyargıları nedeniyle, on binlerce canımızı kaybettik. Depremde milletimiz, her afette yanında gördüğü Kızılay’ı aradı. Kızılay millete çadır kuracağına, millete çadır sattı… Bunların elinde, ülkemizin göz bebeği Kızılay, şaibeli bağışlarla, şaibeli para transferleriyle, vergiden kaçınmaya aracılık eden, paravan bir ticarethaneye dönüştü… 21. yılın sonunda, yalan, dolan ve talan, bu yozlaşmış kadroların, alamet-i farikası oldu.
İŞTE SİZE RECEP TAYYİP ERDOĞAN
İşte en son Hatay’da yaşananlara bir bakın… Erdoğan deprem acılarının üstüne, göstermelik beton döküp, sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışıyor. Beton mikserlerini sahaya sürüyor. Döktüğü betonu da, sosyete pazarındaki çığırtkanlar gibi, “Deniz kumu değil haa! Mıcırıyla, çimentosuyla, demiriyle, dört dörtlük” diyerek, bir de pazarlıyor… Ama pazarladığı betonun altında, ne doğru dürüst bir temel var… Ne de doğru dürüst bir demir kalıp var. Birkaç metrekare zemin üzerine, yalap, şap döşenen demirler, üzerine de dökülen bir beton… Her işleri yalan… Her işleri dolan… İşte size Recep Tayyip Erdoğan… Temel atacaklarına, temel fıkrasına imza atıyorlar. Ecdat yadigârı Süleyman Şah Türbesi’ni kendi topraklarımızdan kaçırıp seyyar türbeye çevirenler, oradan oraya gezdirenler, şimdi de seyyar temel icat ettiler. Anlaşılan bu demirle çimentoyu deprem bölgesinde oradan oraya gezdirecekler. Algı yöneteceğiz derken, milletin aklına, zekâsına hakaret ediyorlar. Milletin ferasetinden bihaberliğin, bu kadarına da pes doğrusu! Milleti 48 saat enkazın altında bir başına bıraktılar. Beceriksizlikleri, rant hırsları, rantiyecilikleri nedeniyle, on binlerce insanımız can verdi. Ama bundan zerre kadar hicap duymadılar. Nedamet getirmediler. İstifayı akıllarına bile getirmediler.
BU HÜKÜMETİN BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ, SIRA SANDIKTA FİŞİNİ ÇKMEDE
Bunlar utanma duygularını hepten kaybetmişler. Utanmadan, sıkılmadan, deprem bölgesinde seçim şovu yapmak için, milletin milyonlarını döküyorlar… Özel uçaklar, lüks araçlar, otobüsler, koruma konvoyları, gösteriş için seferber ediliyor… Bir tarafta, Erdoğan’ın atama İçişleri Bakanı, deprem bölgesine, çay gönderin, kahvaltılık malzeme gönderin, terlik gönderin, eşofman gönderin diye, milletten ricacı oluyor. Öbür tarafta Erdoğan binlerce insanımızın öldüğü enkazın arasında, lüks otobüsüyle gezip, milletin kafasına oyuncak fırlatıyor… Seçim şovu yapıyor. Hep söylüyoruz. Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşmiştir. Ama hala öldüklerinin farkında değiller. Milletimiz sandıkta fişlerini çekince, siyasi mevta olacaklar.
YIKILAN KONUTLARIN YÜZDE 41’İ, YAPILACAK KONUTLARIN SADECE YÜZDE 6’SI HATAY’DA
Bunların azıcık akılları olsa, azıcık vicdanları olsa, milletimize azıcık sevgileri olsa, bari gitmeden deprem bölgesinde, geçici barınma sorununu, hal yoluna koyalım derlerdi. Ama nerede bunlarda o düşünce, o vicdan… Deprem bölgesinde hala, “Çadır, konteyner” diye bağıran, yurttaşlarımız var. Doğru düzgün tuvalet yok, duş yok, çamaşırhane yok, okul yok… Hala hesap kitap yok. Diyarbakır’da Dicle nehrinin kıyısına, çadır kent yapmışlar. Yağmur yağıp sel olunca, dereler, nehirler taşınca, 125 milyon liraya kurulan çadır kent, çöp olmuş… Aynısı Adıyaman’da da var. Yağmur suları sel olunca, çadırlar, çamur deryalarının arasında kalmış… Her işleri plansız, her işleri programsız, her işleri yalap, şap… Bir öncelik listesi yapın. Buna uygun bir yol haritası oluşturun… Plan yapın, program yapın… Deprem bölgesinde ilk öncelik, depremzedeler için, güvenli, sağlıklı geçici barınma alanlarını oluşturmak. Buna uygun konteyner şehirler kurmak. Modüler okullar ve yaşam alanları oluşturmak. Bölgede üretimin devam edebilmesi için, insanlarımızı bölgede tutacak, barınma imkânlarını ve teşvikleri vermek… Ama bu rantiyecilerin tek derdi giderayak, bol bol ihale yapmak… Kazanın dibini iyice sıyırmak. Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına göre, deprem bölgesinde, acil yıkılacak, ağır hasarlı veya hâlihazırda yıkık her 100 konuttan, 41’i Hatay’da. Hatay açık ara, depremde en ağır darbeyi yiyen ilimiz. Acil yıkılacak, ağır hasarlı veya yıkık konut sayısında, Hatay’ı yüzde 19’la Kahramanmaraş, yüzde 11’le Adıyaman, yüzde 6’yla da Gaziantep takip ediyor. TOKİ’nin deprem bölgesinde, 21 Şubat ile 14 Mart tarihleri arasında açtığı, toplam 29 bin 924 konutluk ihalenin, dağılımına bakıldığında; ihalesi yapılan her 100 konuttan; 33’ü Gaziantep’te, 29’u Kahramanmaraş’ta, 19’u Malatya’da, 6’sı ise Hatay’da…
PARTİ DEVLETİ SON BULACAK
Şimdi bu hesap nasıl bir hesap? Yıkımın büyüğü Hatay’da, yıkılan evlerin yüzde 41’i Hatay’da, ama depremzedelere yapılacak konutlar için, açılan ihalelerin sadece yüzde 6’sı Hatay’da. Bir daha tekrarlıyorum. Acil yıkılacak, ağır hasarlı konut sahipliğinde, birinci sırada olan Hatay, yapılan konut ihalelerinde dördüncü sırada… Depremde yıkılan binalar üzerinden bile siyaset yapıyorlar. Bu hangi vicdana sığar? Ne demişti Hatay’da Erdoğan? “Burası CHP’li demedik, bunlar da vatandaşımız dedik.” Bu sözler bile bilinçaltında hangi kötü düşüncelerin olduğunu açık seçik gösteriyor. Halep oradaysa, arşın da burada… Devlet böyle yönetilmez. Devlet, akılla, bilimle, liyakatle, planla, programla yönetilir. Örnek mi? İşte bizim Beylikdüzü Belediyemiz, geçici barınma sorunu en öncelikli sorun diyerek, İskenderun’da altyapısı hazırlanmış, güzel bir Çadır kent kurdu. Ardından da, o parti, bu parti demedi İskenderun Belediyesine ve İskenderun Kaymakamlığına bu çadır kenti işletilmek üzere teslim etti. Devlet işte böyle yönetilir. 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Mayıs sabahı devletin başına geçtiğinde, parti devleti son bulacak. Devlet, yeniden devlet olacak. Siyasi partiler, parti gibi olacak. Her şey yerli yerine oturacak.
BİZ KURAL DİYORUZ, ONLAR KRAL DİYOR
Biz Millet İttifakı olarak, dersimizi iyi çalıştık. Neyi yapacağımızı, nasıl yapacağımızı, ne zaman yapacağımızı, Ortak Politikalar Mutabakat Metniyle programladık. Hukuk, Adalet ve Yargıdan, Kamu Yönetimine, Yolsuzlukla Mücadeleden, Ekonomi, finans ve istihdama, Afet yönetimine, 9 ana başlıkta, 2.300’den fazla somut hedef, politika ve proje belirledik. Şimdi soruyorum; Cumhur İttifakı’nda böyle bir hazırlık, böyle bir plan gördünüz mü? Var mı böyle bir şey? Ne gezer… Biz “kural” diyoruz. Onlar “kral” diyor. Cumhur İttifakı’nın,
HOŞ GELDİN 94 KRİZİ
Yeniden Refah Partisiyle imzaladığı protokoldeki, şu ifadelere bir bakın: “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın, Hazine’yi fonlandırmasının, önündeki engellerin kaldırılması sağlanacaktır.” Yani, Hazine para basacak. Yani Merkez Bankası para basacak. Hazine Kısa Vadeli Avansına benzer düzenlemelerle bunun önü açılacak ve karşılıksız para basmanın önünü bu maddeyle yeniden açacağız, diyorlar. O zaman hoş geldin 1994 krizi… Siz bunu söylediğiniz anda, bu ülkede yatırım yapılır mı? Yapılmaz. Kimse bu ülkeye güvenip, parasını getirir mi? Getirmez. Çünkü herkes, enflasyonun doludizgin şaha kalkacağını görür ve bilir. Hayat pahalılığının sebep olacağı huzursuzluğu görür. Peki, Ortak Politikalar Mutabakat Metninde biz ne diyoruz? Şimdi Mutabakat Metninin 78. Sayfasını açtığımızda; “TCMB’nin Hazine ile doğrudan veya dolaylı, finansman ilişkisi kurduğu kâr ve yedek akçe dağıtımı, açık piyasa işlemleri, Menkul Değerler Cüzdanı, Cari Hesap İlişkisini, TCMB Yasasında açıkça düzenleyecek, bu suretle Hazine’ye doğrudan kaynak aktarımı aracılığıyla, parasal genişlemeye yol açılmasını önleyeceğiz.” Yani enflasyonu bitireceğiz. Fakiri, fukarayı enflasyon belasından kurtaracağız. Milleti hayat pahalılığına ezdirmeyeceğiz.
ARAMIZDAKİ FARK GECE İLE GÜNDÜZ GİBİ
Aramızdaki farka bir bakar mısınız? Aramızdaki fark gündüz ve gece gibi… Biz akıl, bilim, tarihsel tecrübeye dayanarak, politikalarımızı belirliyoruz. Onlar ise ideolojik taassupla, akıldan ve bilimden hiç nasiplenmeyerek, tarihten hiç ders almayarak politikalarını belirliyor. Bu arada imzaladıkları protokolde, yolsuzlukla mücadele konusunda, doğru dürüst tek bir kelam edilmemiş.
KILIÇDAROĞLU ERBAKAN HOCANIN KEMİKLERİNİN SIZLAMASINA MÜSAADE ETMEYECEK
Demek ki artık Yeniden Refah Partisi, yolsuzluklardan, kul hakkı yiyenlerden şikâyetçi değil. Oysa şunun şurası daha 5 ay önce Fatih Erbakan Konya’da Erdoğan’a ne diyordu? “20 senedir yolsuzlukla mücadele noktasında, yoksulluğun ortadan kalkması noktasında ne yaptınız? Kaç kişiyi bünyenizden söküp attınız? Kaç kişiyle ilgili soruşturma açılmasına müsaade ettiniz? Bunları insana sormazlar mı?” Sorarlar Sayın Erbakan. Peki, siz AK Parti ile koalisyon protokolüne imzayı atarken bu soruları sordunuz mu? Bu sözlerinizi hatırlayıp, gereğini yaptınız mı? Ama Oğul Erbakan hiç merak etmesin. Tüm bu soruların gereğini, 13. Cumhurbaşkanımız Kemal Kılıçdaroğlu yapacak. Babası Erbakan hocamızın kemiklerinin sızlamasına, müsaade etmeyecek.
KIYMA 300 LİRANIN ÜSTÜNDEYSE SEBEBİ BURADA ARANMALI
Bizim Ortak Politikalar Mutabakat Metnimizde, yolsuzlukla mücadele konusunda koca bir bölüm var. Biz yolsuzlukla mücadele için bu kitapta tamı tamına 64 maddelik, detaylı bir reçete verdik. Çünkü 21 yılın sonunda şu açıkça görüldü: Yolsuzluğun olduğu yerde, mutlaka yoksulluk da vardır. Yolsuzluğun olduğu yerde, milletin aşı, ekmeği küçülür. Bugün dünyada gıda fiyatları düşerken bizde arşa çıkıyorsa, bir kilo kıyma 300 lirayı geçmişse, birkaç yıl önce fiyatı 5 liraya çıktı diye, depoları basılan soğan, bugün marketlerde 20 lirayı bulmuşsa, yumurtanın kartonu 90 liraya çıktıysa, bir karton sütün litresi 30 liraya dayandıysa, sebepleri işte burada aranmalıdır. Ne diyor Neyzen Tevfik; ekmek herkese yetecekti aslında. Tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami.
2 BİN DOLARI ÇARPTI, HAMDOLSUN DİYOR
Bugün ülkemizde, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 9 bin 425 lira. Diyanet İşleri Başkanlığı’na göreyse, tek kişinin karnını doyurması için gereken fitre, yani günlük yiyecek masrafı 70 lira. Diyanetin fitre hesabına göre, dört kişilik bir ailenin, açlık sınırı 8 bin 400 lira. Peki, emekliye verilen en düşük aylık ne kadar? Son zamla beraber 7 bin 500 lira… O da Genel Başkanımız, 13. Cumhurbaşkanı adayımız, Kemal Kılıçdaroğlu’nun zorlamasıyla… Tabi bunu bile doğru dürüst beceremediler. Emekliler arasında, adaleti bozdular. Çalışırken daha çok prim ödemiş emeklilerimizi, mağdur ettiler. Onların maaşını artırmadılar yerinde saydı. Yine sebep oldukları başka bir mağduriyet daha var; Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu zorlayınca, emekliye bayram ikramiyesi 2018’in Mayıs ayında 1.000 lira olarak yasalaşmıştı. 5 yılın sonunda geldiği yer 2.000 lira. Oysa emeklinin bayram ikramiyesi bugün, TÜİK’in makyajlı enflasyonuyla dahi 3.564 lira olmalıydı. Tüm bu mağduriyetlere sebep olan Erdoğan, ardından deprem bölgesinde kürsüye çıkıyor, hamdolsun kişi başına gelirimiz, 10 bin 650 dolara çıktı, diyebiliyor. Oysa ucube başkanlık sistemi sevdası, Erdoğan’ın gönlüne düşmeden önce, kişi başına gelir bu ülkede 12 bin 582 dolardı. Erdoğan milletin cebinden 2000 doları çarptı. Şimdi kalkmış hamdolsun diyor. Dedik ya; yalan, dolan, Recep Tayyip Erdoğan.
TÜM SORUNLARI BİZ ÇÖZECEĞİZ
Neyse, artık 47 gün kaldı. Tüm bu sorunları biz çözeceğiz, tüm haksızlıkları biz gidereceğiz. 47 gün sonra milletimiz önce feraha, ardından da refaha kavuşacak. 14 Mayıs’ta Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Mafyanın 10 bin dolar rüşvet verdiği Milletvekili, yargı önünde hesap verecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Beşli çetelerden hesap sorulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Milletten çalınan 418 milyar dolar, söke söke çalanlardan geri alınacak. Millete, asıl sahibine verilecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Merkez Bankasının buharlaşan, 128 milyar dolarının hesabı sorulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Yolsuz ve uğursuzlar kaçacak delik arayacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Sinan Ateş cinayeti aydınlatılacak. Gaffar Okkan’ın, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ruhları huzur bulacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Memleket rahat bir nefes alacak. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. İşçinin, memurun, emeklinin, dul ve yetimin yüzü gülecek. Kemal Kılıçdaroğlu seçilecek. Yurtta barış, bölgemizde barış, cihanda barış olacak. Artık şafak atarsa 47… Plaka Mardin’e düştü… Tüm Mardinlilere de, buradan selam olsun! 14 Mayıs’a artık sayılı günler kaldı. 14 Mayıs’ta kazanan demokrasimiz olacak! Kazanan Millet İttifakı olacak! Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı, Kemal Kılıçdaroğlu olacak!
Sözlerimi bitirirken, komşumuz ve dostumuz Bulgaristan’da 2 Nisan 2023 tarihinde erken genel seçim var. Bu vesileyle, demokrasiye sahip çıkmanın en güzel yolunun seçmelerin sandığa giderek katılımı artırması olduğunu, Türkiye’de de çifte vatandaşlığa sahip vatandaşlarımızın sandığa gitmesini önemsemediğimizi bir kere daha altını çizerek belirtmek istiyorum.
Üç büyük mahallede Gönül Sofraları on binlerce vatandaşı ağırladı
Süleymanpaşa Belediyesi Gönül Sofraları adıyla organize ettiği mahalle iftarlarında on binlerce Süleymanpaşalıyı aynı sofrada buluşturdu. Atatürk Mahallesi ile başlayan organizasyonlar, Yavuz, Altınova ve 100. Yıl Mahalleleri ile devam etti.
Okunma Sayısı : 513