CHP’Lİ ÖZTRAK:BECERİKSİZ YÖNETİM, CEBİMİZDEN 145 MİLYAR DOLARI ALIP GÖTÜRDÜ

CHP’Lİ ÖZTRAK:BECERİKSİZ YÖNETİM, CEBİMİZDEN 145 MİLYAR DOLARI ALIP GÖTÜRDÜ 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün Genel Merkez’de, MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: 

Sözlerime, Avrupa şampiyonu olarak 19 yaş altı gençler Avrupa şampiyonu olarak bize büyük sevinç yaşatan kız voleybol milli takımımızı kutlayarak başlamak istiyorum. Gerçekten zafer mutluluğumuza mutluluk kattılar.  

BİR NESLİ KAYBEDEBİLİRİZ

Bugün okullar uzaktan eğitimle açıldı. Tüm öğrencilerimize başarılar diliyoruz. Mecburi evde eğitimin başarılı olması için veli, öğretmen, öğrenci ilişkilerinin yeni yöntemlerle desteklenmesi gerekiyor. 1,5 milyon öğrencinin uzaktan eğitime ulaşamadığını Sayın Bakan açıkladı. Tek bir öğrencimiz, tek bir evladımız bile bizim için önemlidir. Ama 1,5 milyon öğrenci, az buz bir rakam değil. Eğer eğitime ulaşamıyorsa bu çok ciddi bir sorun. Bu salgın sürecinde bir nesli kaybedebiliriz. 

MİLLİ EĞİTİM BAKANININ HABERİ YOK

Gelişmiş ekonomilerdeki en önde gelen tartışmalardan biri bu. Bunu en önemli sorun olarak görüyorlar yani gençlerin eğitimi. Ama Milli Eğitim Bakanımız bununla meşgul değil. Bakan neyle meşgul? Öğretmen maaşlarının yük olmasından şikâyetle meşgul… OECD ülkeleri içinde öğretmenlerine en düşük maaşı veren 7 ülkeden biriyiz ama bakanın bundan haberi yok. Bugünde ne kastettiğim belli demiş ama ne kastettiğini açıklamamış. Öğretmenlerimizin çok büyük sorunları var. Aile birliği, sağlık ve güvenlik nedeniyle “mazeret atamaları” birkaç yıldır yapılmıyor. Bakanlık öğretmenlerimize bir çözüm de sunmuyor. Bu sorunda adaletli bir şekilde çözülmelidir diye düşünüyoruz. Bu sorunlara rağmen yeni eğitim ve öğretim yılının; öğrencilerimize ve velilerimize, öğretmenlerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.  

ZAFER BAYRAMINA DÜŞEN İKİ GÖLGE

Dün, Başkomutanlık Meydan Muharebesi Zaferi’nin 98. yıl dönümünü coşkuyla kutladık. Bu yıl, 30 Ağustos Zafer Bayramı’na iki ayrı gölge düştü. İlki tüm dünyayı da etkileyen korona salgını... İkincisi ise saray hükümetinin, milli bayramlarımızla ilgili alerjisi… Cumhuriyeti bir “ara dönem” olarak gören, Atatürk ve cumhuriyet devrimleriyle sorunu olan, tarihimizi “keşke Yunan galip gelseydi” diyenlerden öğrenen bu siyasi zevat; 15 Temmuz’u, 29 Ekim’e; Malazgirt’i, Başkomutanlık Zaferi’ne tercih eden bir zihniyete sahip… Korona virüsü de bu ideolojik bağnazlığın bahanesi oluyor.  

ALLAH AKIL FİKİR VERSİN

15 Temmuz kutlamalarında, Ayasofya açılışında, Malazgirt kutlamalarında kimseye bulaşmayan virüs, ne hikmetse 23 Nisan da, 19 Mayıs da veya 30 Ağustos da kutlama yapılırken bulaşıyor. AK Parti sözcüleri buna bir bahane bulmuşlar. Diyorlar ki,  “15 Temmuz kutlamaları henüz daha dördüncü yılında olduğu için doğal olarak 15 Temmuz kutlamalarını erteleyemezsiniz” diyorlar. Bu müflis bezirgân siyasetçiler için; 98 yıl önceki “30 Ağustos Zaferi” pandemi nedeniyle kutlanamayacak kadar eski, ama 949 yıl önceki Malazgirt Zaferi yeni.  Milletimizden kopanlar, âlemi kör, herkesi de sersem sanıyor. Bizde “Allah bunlara akıl fikir versin” diyoruz.  

ANITKABİR’DEKİ SAYGISIZLIĞA SESSİZ KALANLARI DA KINIYORUZ

Sarayın çifte maaşlı propaganda memuru da, Malazgirt’ten 15 Temmuz’a bir hat çizerken, Anadolu’yu düşman çizmelerinden kurtaran, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü yok saymaya cüret edebiliyor. 30 Ağustos Zaferini kutlarken, zaferin başkomutanının adını ağzına dahi almayabiliyor. Millet olmanın gereği kıvançta ve tasada birlik olmaktır. Biz bu tartışmaların daha başında; “Malazgirt Zaferi de bizimdir, 30 Ağustos Zaferi de bizimdir” dedik. “Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alparslan da bizimdir, Anadolu’nun kapılarını emperyalistlerin yüzüne çarpan Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bizimdir” dedik. Erdoğan’ın muhalefetten ve milletten gelen tepkiler üzerine, dün bu anlayışa, “sözde de olsa” yaklaşmak zorunda kalmasını elbette not ettik. Ama aynı gün, Anıtkabir’de yaşanan saygısızlığı ve sarayın buna sessiz kalmasını nereye koyacağız? İsim isim belirlenerek Anıtkabir’e alınanlar arasından, edep ve adaptan yoksun, kendini bilmez bir grup, kabir ziyareti sırasında Erdoğan’a tezahürat yapıyor. Şimdi bu holiganların içeriye alınması, devlet protokolünün hangi maddesinde yazıyor? Atamızın kabrine, edep, adap bilmeyen bu holiganları kim dolduruyor? Kim bunları seçiyor? Kimlik göstere göstere içeri alınmışlar. Hangi müflis bezirgân siyasetçi Anıtkabir’de bu saygısızlığı yaptırıyor? Bu artık kaçıncı ayıp? Kabir ve kabristanlarda slogan atmak, tezahürat yapmak hangi örfte, hangi inançta, hangi adapta var? Biz yapılan bu ayıbı da, bu ayıba sessiz kalanları da kınıyoruz. Grup Başkanvekillerimiz, milletimizin vicdanını dağlayan bu hadisenin bir daha Anıtkabir’de tekerrür etmemesi için, bir düzenlemeyi TBMM’ye verecekler.

 

RTÜK HAVUZ MEDYASININ PESPAYELİĞİNE NE DİYECEKBu arada havuz medyasının, pespaye televizyon kanalının yaptığı terbiyesizliği de nefretle lanetliyoruz. RTÜK’teki temsilcilerimiz bu rezilliği RTÜK’ün gündemine getirecek. Bakalım, bu pespayelik, bu rezillik karşısında RTÜK ne yapacak? Çok merak ediyoruz. Kimse unutmasın… Bu millet her yapılanı görüyor, her söyleneni duyuyor, bunları yapanlara, söyleyenlere notunu verir, önüne sandık geldiğinde de gereğini yapacak ve bu kendini bilmezleri ilk fırsatta evlerine gönderecek. 

SARAY KENDİ KARARNAMESİNE UYMUYOR

Milletimiz 30 Ağustos sabahına, otomobillere yapılan ÖTV zamlarıyla uyandı. Oysa, ulusal bayram ve tatillerde, hizmetin gerektirdiği haller dışında, Resmi Gazete’nin yayımlanmayacağı Cumhurbaşkanlığının kararnamesiyle düzenlenmiş açık seçik söyleniyor. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi resmi tatillerde Resmi Gazete olağanüstü haller dışında yayınlanmaz diyor. Ama her ne hikmetse, ne acelesi varsa saray, kendi çıkardığı bu kararnameyi bile dinlemiyor. Ya bu kararnameden saray efradı habersiz, ya da bütçenin durumu göründüğünden de berbat…  

BUNA VERGİ DEĞİL HARAÇ DENİR

Daha birkaç ay önce kamu bankalarına “görev zararı” verdirip, ucuz araç kredisi pazarlayanlar bu bankalar eliyle, şimdi birdenbire bu araçlardan alınan ÖTV’ye fahiş zamlar yaptılar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu derler. Bu git-geller hem vatandaşı, hem de ekonomimizi perişan ediyor. Vatandaşlarımız yarın ne olacağını bilmediği için sarayın sabah uyanırken hangi kararlarla uyanacağını bilmedikleri için önünü göremez hale geldi. Sosyete damat ekonomiyi öğrensin diye, koskoca ülkeyi adeta deneme tahtasına çevirdiler. Bir üründen alınan vergi, ürünün değerini aşıyorsa ona haraç denir. 

VATANDAŞ BİR ARABA KENDİNE, BİR ARABA SARAYA ALIYOR

Türkiye’de kendi sınıfında en çok satan ve 1500 cc motoru olan bir araç Almanya’da bugün satış fiyatı 33 bin 859 avro. Aynı araç Türkiye’de bugün, saray yönetiminin paramızı pul etmesi neticesinde, zaten 295 bin lira ediyor. Bir de bunun üzerine yüzde 80 ÖTV’yi ekleyip. Bir de vergiden KDV alıp, yüzde 18 KDV’yi de koyalım aracın Türkiye’deki satış fiyatı 627 bin 111 liraya çıkıyor. Yani vatandaş bir araba kendine alırsa, bir tane de saraya alacak. Üstüne de 36 bin lira daha verecek.

 

ALMANLAR BU TABLOYU KISKANIYOR(!)

Almanya’da asgari ücretle çalışan bir işçi, 21 ay çalışırsa bu arabayı alıyor, Türkiye’de ise asgari ücretle çalışan bir işçi bu arabayı alabilmek için 270 ay çalışmak zorunda. Bunun da 127 ayı arabaya, kalan 143 ayı ise vergiye gidiyor. Hani diyorlar ya Almanlar bu tabloya bakıp, bizi kıskanıyorlarmış. Herhalde Almanların kıskandığı tablo bu. Depoya konan benzinde de durum aynı değerli basın mensupları. Nisan ayında 55 litrelik bir araç deposu 282 liraya doluyordu. Şimdi 371 liraya doluyor. Vatandaş pompada ödediği her 100 liranın, 55 lirasını vergiye veriyor. Pompacılar adeta vergi dairesi memuru gibi çalışıyor. Dünyanın neresinde böyle vergiler var? Dünyada vergiden bile vergi alan başka bir yönetim var mı? 

ÇEYREKLER İTİBARİYLE GÖRÜLMEMİŞ DARALMA

Bu sabah 2020’nin ikinci üç ayına ait milli gelir rakamları çıktı. Türkiye ekonomisi, önceki yılın aynı çeyreğine göre yüzde 9,9 küçülmüş. Mevsim etkilerinden arındırılmış rakamlara baktığımızda ise yılın ikinci çeyreğinde ekonomi bir önceki üç aylık döneme göre yüzde 11 daralmış. Mevcut seride çeyrekler itibariyle bakıldığında bu daralma daha önce hiç yaşanmamış. 

BU RAKAMLAR DA AŞAĞI DOĞRU GÜNCELLENEBİLİR

Diğer taraftan, ilerleyen günlerde yüzde 9,9’luk küçülme rakamının da aşağı doğru güncellenmesi ve bu küçülmenin daha da yukarıya gitmesi kuvvetle muhtemel. Elektrik tüketiminin yüzde 6,3 azaldığı 2009 yılının ikinci çeyreğinde, ekonomi de yüzde 14,5 daralmıştı. Bu yılın ikinci çeyreğinde elektrik tüketimindeki gerileme, 2009’dakinin neredeyse iki katı. Ama ikinci üç ayda, ekonomide görülen daralma 2009’un ilk üç ayının altında. Bu nasıl oluyor?  

BECERİKSİZ YÖNETİM, CEBİMİZDEN 145 MİLYAR DOLARI ALIP GÖTÜRDÜ

Bu arada dolar olarak bakıldığında, 2020’nin ikinci üç ayı itibariyle, milli gelirimiz 743 milyar dolara düşmüş. Bu 2010 yılının üçüncü çeyreğinden bu yana, yani son 10 yılın en düşük milli gelir seviyesi. Saray’ın tek kişilik vesayet rejiminin hayata geçtiği 2018’in ikinci üç ayından bu yana ise milli gelirimiz tam 145 milyar dolar azalmış. Bu beceriksiz yönetim, cebimizden iki yılda 145 milyar doları almış götürmüş. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış milli gelir de son dört yılın en düşük seviyesinde.  

BUNLAR SADECE RAKAM DEĞİL, ACI HİKAYELER VAR

Peki soruyorum, bu kaybolan 145 milyar dolar, bu giden 145 milyar dolar; zor durumdaki esnafın, tarladaki çiftçinin, fabrikadaki emekçinin, yatırım yapamayan iş insanının, maaşı yetmeyen emeklinin, eğitime ulaşamayan 1,5 milyon öğrenci ailesinin, canla başla evlere hizmet götüren, apartman görevlilerinin cebinden çıkan para. Bu paralar bir avuç yandaşa, tefeciye, faize kaptırılmış gözüküyor. Biz bu duruma gerçekten çok üzülüyoruz. Çünkü bu anlattıklarımız sadece kâğıdın üzerine yazılmış rakamlardan ibaret değil, bunun gerçek hayatta da bir karşılığı var. Her bir rakamın arkasında, işini kaybeden, aşını kaybeden bir vatandaşımız, gelecek umudunu yitiren bir gencimiz, evladına harçlık veremeyen bir babanın acı hikâyesi var. Gerçekten milletimizin canını yakan bir buhran… 

EKONOMİDE SORUNLAR, SALGINDAN ÇOK ÖNCE BAŞLADI

Dünyayı etkisi altına alan salgın, elbette pek çok ekonomiyi vurdu. Bunu elbette göz ardı etmek mümkün değil. Evet, dünya bir salgını yaşıyor, etkileri de henüz atlatılabilmiş değil. Fakat ekonomimizdeki sorunlar, korona salgınıyla başlamış değil… Özellikle son iki yıldır bir krizden diğerine savruluyoruz nihayet bir buhrana girdik. Diğer ülkeler, hükümetler; bu salgın sürecinde çiftçisini, esnafını, işçisini, işverenini korumak için milyarlarca dolarlık, avroluk hibe destek paketleri açıkladı. Bizdeki saray hükümeti milleti salgında bir başına bıraktı. Ya faizle borçlarını erteledi, ya da faizle yeni borçlar verdi. Devletine 40 yıl vergi veren insanlarımıza, bunlar 40 gün bakamadı. Millete beş maskeyi bile parasız dağıtamadılar. Ne yaptılar? Vatandaşa IBAN numarası gönderip bağış istediler. Dünyada da bağış isteyerek bu işlerin üstesinden gelmeye çalışan başka bir hükümet yok.  

YATIRIM KALMADI, BÜYÜMEYİ UNUTTUK

Sosyete damat iş başına geldiği günden beri, son 8 çeyreğin 7’sinde yatırım harcamalarında daralma var. Türkiye ekonomisinde yatırım falan kalmadı, büyümeyi unuttuk. Ama bunlar ne diyor? “Siz bunları bırakın”. Damadın esas başarısı şurada şu gaza bir bakın diyorlar. Şimdi 2023’e randevu verip, “gazla mucize olacak, her şeyi düzelteceğiz” söylemine başladılar. Atalar boşa dememiş; Başını acemi berbere teslim eden, cebinden pamuğu eksik etmesin.  

ENDEKS YORUMLAMAYI BİLMEYEN DAMAT EKONOMİNİN BAŞINDA

Ekonomiden anlamayan sarayın damadı, tam 28 aydır ekonomide olmayan güvene seviniyor. “İşsizim, geçinemiyorum” diyen milletimize ise “battık, bittik lobisi” diye sıfat takıyor, dalga geçiyor. Ekonomik güven endeksini yorumlamayı bile bilmeyen damadı, sırf damat diye ekonominin başına oturttular. Ehliyet, liyakat hak getire. Ne demişler? Bildiğini bilenin arkasından gidiniz, bildiğini bilmeyeni uyarınız, bilmediğini bilene öğretiniz ama bilmediğini bilmeyenden de kaçınız.  

HER DEVELÜASYONDA BORÇ YÜKÜ ARTIYOR

Parası, pulu olan zenginler, sarayın yandaşları, beslemeleri paralarını zaten yurtdışına kaçırdı. Ama 83 milyonluk milletimizin, bu topraklardan başka yaşayacak yeri, başka bir vatanı yok. Milleti unutan saray sosyetesini, saray havası da çarpmış. Kendi kokularıyla mest olmuşlar… Ama bu pembe hayaller, müflis bezirgan palavraları, milletin derdine derman olmuyor. Damadın yönetimindeki hazine de artık dövizle, altınla borçlanmaya başladı. Sosyete damat artık milletin hazinesini sadece faiz değil, kur riski altına da sokmaya başladı. Ne demek kur riski? Her devalüasyonda tüyü bitmedik yetimin sırtındaki borç yükünün artması daha da ağırlaşması demek. 

MİLLET DÖVİZE ALTINA KOŞTU, ÇELİK KASA SATIŞLARI PATLADI

Bunu gören milletimizin korkusu, telaşı tabi ki artıyor. Millet dövize, altına koşuyor. Dövizi, altını olan da parasını yastık altında saklamaya başlıyor. Memlekette çelik kasa satışları patlamış. Kasa sipariş edenlere Gaziantep’te bir ay sıra veriyorlarmış. Ben bu tabloyu 2001 yılında görmüştüm. Milletimiz, hayat pahalılığı ve işsizlik arasında eziliyor. Tek adam vesayet rejiminden sonra, sosyete damadın ve kayınbabasının yönetiminde işi, gücü olan 3 milyon 208 bin yurttaşımız işini kaybetti. İşsizlerimizin sayısı 10,5 milyon. Bir de çalışıyor görünüp de iş başında olmayan 5 milyon yurttaşımız var. Dolayısıyla işsizler 15 milyona ulaşıyor. Millet ızrar halinde. “Madem saray her şeyi doğru yapıyor, ekonomi bu kadar uçuyor, o zaman biz niye açız” diye soruyor.  

VATANDAŞ IZRAR HALİNDE

Sosyal medyaya yansıyan ve partimize de gelen bazı vatandaş şikâyetlerini sizlerle paylaşmak istiyorum: Demet Hanım diyor ki, tek dileğim yaşamak mı? Hayır. Zenginlik mi? Hiç umurumda değil. Para mı? Olduğu kadar. Ama tek evladımı okutabilmek, aş değil iş istiyorum. Para ya da yardım değil iş istiyorum. Alnımın teriyle kazanacağım, helal lokma diye rahat edeceğim bir iş istiyorum. Evladım okusun, vatanına faydalı, kendine hayrı dokunan bir adam olsun istiyorum. Üçüncü kez kazandığı üniversiteye maddi imkansızlıklardan gönderemediğim yavrumun okuma aşkına köstek olan değil, çare olan bir ana olmak istiyorum diyor.

Bir başka işsiz vatandaşımız, önceki seçimlerde AK Parti’ye oy verdiğini belirterek şöyle diyor: “Çocuğum benden harçlık istiyor, yok… İyi bir ustayım ama beş aydır işsizim. Ne diyorlar korona… Peki, bu ölüm değil mi? Bin lirayı verdiler kirayı ödedim. Peki, ailem ne olacak? Benim yüreğim yanıyor. Biz bu devlet için canımızı veririz ama mağdurum, kim bana yardım edecek?

Diğer taraftan emekli vatandaşımız şunları söylüyor: “Bir sene önce pazarda 35 lira yetiyordu, şimdi 90 TL’ye alamıyorum.” “Ben de emekliyim, eşim de emekli. Markete bir girsek bir torba bir şey alıyoruz, 200 TL’den aşağıya çıkamıyoruz.

Yetiştirdiği domates ve biberi satarak geçinen bir vatandaşımız da şöyle diyor: “Tarlaya ırgat 80 kaymeye geliyor. Sabah 04.00’te kalkıyorum, gece 11.00’e kadar çalışıyorum. Tarlada domates ekmek yiyip yatıyorum. Zarar zararın üstündeyim.”

Yine işlek bir cadde üstünde dükkanı olan bir vatandaşımız dert yanıyor: “Dükkânını kapatan kapatana… Ben de kapatıyorum. 22 yıllık esnafım… Burada bir tane esnaf yardım alamadı, kredi alamadı. Kim aldı bu yardımları? Sadece salgın değil, yıllardır krizden çıkamadık.”

Sokaktaki vatandaşlarımıza bir dokunuyorsunuz bin ah işitiyorsunuz: Bir vatandaşımız şöyle diyor: “Evvelden yakın akrabamıza, küçük altın takmaya utanırdık, şimdi kimse onu bile takamıyor.” Bir başkası: “O kadar uzun süredir et almadım ki, kilosunun kaç TL olduğunu bile unuttum” diyor. Yine bir vatandaşımız: “Biz yerin dibine battık, onlara sorsan uçuyoruz. Eskisi gibi değil. Bir kötü fasulye 10 TL. Bu millet ne yiyecek?” diye soruyor.  

İŞLER SARPA SARMADAN GEREKEN HER ÖNLEM ALINMALI

Saray’ın görmek istemediği ekonomik buhran giderek derinleşirken, salgınla ilgili gelişmeler de pek iç açıcı değil. Salgınla mücadeledeki tavsama nedeniyle, salgının birinci dalgasının ikinci zirvesine girdik. Bu süreç ağırlaşırsa, sadece sağlık ve insani yönü değil, ekonomik etkileri de bu salgının taşınmaz olur. Zaten iki yıldır süren, vatandaşımızda takat bırakmayan bir ekonomik buhranın içindeyiz. İşler daha fazla sarpa sarmadan, gerekli her türlü önlemi almak durumundalar. Yeni vaka sayısı, iyileşen hasta sayısının üstünde. Üzülerek görüyoruz ki, ölümlerde yeniden hızlanmaya başladı. Ancak açıklanan rakamlara da kimsenin güveni kalmadı. Sahadan gelen bilgilerle resmi rakamlar arasında uyum yok. Bilim Kurulu’nun adı kaldı. Kendi ise ortada yok. Fedakâr sağlık çalışanlarımız ve doktorlarımız bu işlerin bedelini ödüyor. Türk Tabipleri Birliği’ne göre 5’i bu ay içinde olmak üzere, 32 doktorumuz yaşamını yitirdi. Hayatını kaybeden sağlık çalışanlarımızın toplam sayısı 66’ya ulaştı. Sağlık Bakanı ne yapıyor? Tweet atıyor, milleti şikâyet ediyor, başka bir şey yapmıyor. Ama buna rağmen bizde vatandaşlarımızın sağlıklarına azami özeni göstermelerini başta maske, temizlik ve sosyal mesafe olmak üzere, kurallara uyarak kendilerini, büyüklerini ve çocuklarını korumalarını özellikle rica ediyoruz. Zaman lehimize işlemiyor. 

KIRŞEHİR’DE BEKÇİ HAKKINDA DA, VALİ HAKKINDA DA GEREĞİ YAPILMALI

Son olarak, Kırşehir’deki 30 Ağustos kutlamalarına güvenlik güçleri müdahale etti. Milletvekilimiz Metin İlhan’a karşı güç kullanıldı.  Seçilmiş hiçbir milletvekiline güvenlik güçlerinin güç kullanmasını kabul edemeyiz. Bunu yapan bir bekçi… Bu bekçilerle ilgili yasa çıkarılırken bekçilerin bu işlerde kullanılmaması gerektiğini söyledik. Şimdi bu saldırının hesabı mutlaka sorulmalıdır. Birde Vali’nin seçilmiş milletvekilimizin sözlerini: “Mesnetsiz ve iftira niteliğinde bir iddia” olarak tanımlaması var. Bu sözler kabul edilemez. Bu, siyasetin daniskasıdır. Atanmışların seçilmişlere karşı bu şekilde konuşmasını kabul edemeyiz. Bu dili kullanan vali hakkında da gereği mutlaka yapılmalıdır. 

SALDIRGANLARI BULMAK ATAMA BAKANIN BOYNUNUN BORCU

Yine Hatay milletvekili Sn. Barış Atay’a yönelik bir saldırı sözkonusu. Bu saldırıda durduk yerde yapılmıyor. Bu saldırının öncesinde sarayın atama memur İçişleri Bakanı’nın ciddi bir kışkırtması var. Buradan söylüyorum, Sn. Atay’da milletin seçtiği 600 vekilden biridir. Saldıranlar vekile değil, milli iradeye saldırmıştır. Bu saldırganlar bir an önce bulunup adalete teslim edilmelidir. Bunları yakalayıp adalete teslim etmek, önce Saray’ın atama İçişleri Bakanı’nın boynunun borcudur. Eğer atama bakan bu saldırganları hemen adalet önüne çıkarmazsa, sadece kışkırtıcı olmaz aynı zamanda bu saldırının azmettiricisi ve planlayıcısı da olur. Partimizden olsun olmasın, bir daha tekrarlıyorum milletin seçtiği vekillere saldırıları asla kabul etmiyoruz. Bununla ilgilide gereğinin hemen yapılmasını bekliyoruz. Her iki saldırıyı da lanetliyoruz.  

DEMOKRASİYE AÇIK SALDIRI

Diğer taraftan atama İçişleri Bakanına bugünlerde bir haller oldu. Yine, Avcılar Gençlik Kolu Üyemiz Mutlu Yıldırım’ı önce hedef gösterdi. Milletin güvenliğini sağlaması gereken emniyet güçlerinin iç siyasette dizayn etmekte kullanılması sonucunda bu çocuğun evine baskın yapıldı. Arkadaşlar, söylenenler suç değilse bu neyin nesi? Gençlik Kolları Üyemizin evinin basılması neyin nesi? Bu memlekette mahkemeler var, adalet var. Bunlar demokrasimize açık bir saldırıdır.  

ASPRİNLE, PANSUMANLA OLMAZ

Sözlerimi tamamlamadan önce, Erdoğan bugün Giresun’da afetin yaşandığı yerlerde… Sel felaketinin üzerinden 8 gün geçtikten sonra bölgeye gitti… Felaketzedelere 3 ila 5 bin TL yardım yapacaklarını söylemiş. Buradan açıkça söylüyorum: Bu işleri bu vaatlerle geçiştiremezsiniz, pansumanla, aspirin tedavisiyle bu afetin yaraları sarılmaz. Yapmanız gereken şey: Bölgenin derhal afet bölgesi ilan edilmesi ve hızla bölgedeki yaraların sarılmaya başlanmasıdır.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

Yayınlanma Tarihi : 2020-9-1 21:19:30
Okunma Sayısı : 741
oıo