CHP’DEN 10 MADDELİK ENFLASYONU DÜŞÜRME REÇETESİ

CHP Sözcüsü Öztrak, Hazine’den kamu bankalarına ve katılım bankalarına sermaye verilmesi kararıyla ilgili olarak, “Kamu bankalarının sermayesini, bir önceki kredi genişlemesinde kediye yüklemişlerdi. Anlaşılan kedi bu yüke dayanamadı, şimdi Hazine’den verecekleri milletin vergileriyle, basacakları paralarla kedinin cenazesini kaldıracaklar. Ardından da hükümet yine bildiğini yapacak, yeni bir kredi genişlemesine gidecek” değerlendirmesinde bulundu.

 

Merkez Bankası’nın Ocak ayında yaptığı toplantıda faizi sabit tutmasını da değerlendiren Öztrak, “Madem ‘faiz sebep, enflasyon netice’ idi, madem ‘faiz düşerse, enflasyon da düşer’ idi, madem ‘faizi indirmek nas’ idi, madem kendine de, iddiasına da bu kadar güveniyordu. Dün ne oldu tüm bu ‘mademlere’? Hepsi bir anda ‘badem’ oluverdi. Ne oldu da faizi indirerek, enflasyonu düşürmekten bir anda vazgeçti?” diye sordu.

 

Erdoğan’ın, 2018 seçimlerinden önce sarf ettiği “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır görün” sözlerini hatırlatan Öztrak, “Erdoğan politika faizini üç ayda, zorlaya zorlaya 5 puan indirtti. Ama milletin faiz yükü düşmedi, arttı. Erdoğan’ın sözlerinin üzerinden tam 3 yıl 7 ay 2 gün geçti. Faizle baş edemediği gibi, ‘şununla, bununla’ da baş edemedi. Faiz, kur, enflasyon, risk primi, hepsi Erdoğan Şahsım Yönetiminde şaha kalktı. Erdoğan, Roma’yı yakıp keyifle seyreden Neron misali, 84 milyonluk güzelim ülkeyi 800 milyar dolarlık koskoca ekonomiyi, 3 yıl 7 ayda yangın yerine çevirdi” dedi.

 

CHP Sözcüsü Öztrak, enflasyonu düşürmek için vakit kaybetmeden uygulanması gereken CHP’nin 10 maddelik reçetesini de açıkladı:

1- Merkez Bankası’nın başına liyakatli bir ismi atanmalı. Banka siyasetin müdahalesinden kurtarılmalı.

2- Ekonomide “kral değil, kural” olmalı, Stratejik Planlama Teşkilatı hızla kurulmalı, verilerin saydamlığı ve doğruluğu sağlanmalı.

3- Kamu Özel İşbirliği Projelerinde dövizle belirlenen tarifeler ve gelir garantileri, ivedilikle Türk Lirası’na çevrilmeli. Gerekirse hukuk çerçevesinde, söz konusu projelerin işletme hakları kamuya devredilmeli. Dövizle borçlanmaya son verilmeli, mevduatlara kur garantisi kaldırılmalı.

4- Kamu bankalarının kaynaklarının yandaşlara ve rant projelerine aktarılmasına derhal son verilmeli. Ziraat Bankası çiftçiye, Halk Bankası da esnafa avantajlı kredi sağlamalı.

5- Dünya standartlarında bir Kamu İhale Yasası çıkarılmalı. Hükümetin, ekonominin günlük işleyişine müdahale etmeyeceğinin güvencesi verilmeli.

6- Bütçe disiplinini sağlayan mali çapalar yeniden güçlendirilmeli. TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kurulmalı, Sayıştay denetimi uluslararası standartlara ve kaliteye çıkarılmalı.

7- Yüksek teknoloji içeren, Yeşil Mutabakata uyumu, dijital dönüşümü kolaylaştıracak, doğrudan sermaye yatırımlarına öncelik verilmeli.

8- Bütçede yaratılan imkânlar dar gelirli ve dezavantajlı kesimlerin derhal rahatlatılmasında kullanılmalı. Aile Destekleri Sigortası hayata geçirilmeli.

9- Gıdada arz güvenliğini sağlayacak, planlama ve çiftçiye destek tedbirleri alınmalı. Sağlık ve ilaç konusunda yeni kapasiteler inşa edilmeli. Sağlık çalışanlarının yurt dışına gitmesine yol açan ücret adaletsizliği, çalışma ve güvenlik şartları hızla iyileştirilmeli. Enerji arz güvenliği, temiz ve ucuz enerjiye erişim sağlanmalı. İthal enerjide tedarikçi çeşitlendirilmesine, yerli ve yenilenebilir enerjiye öncelik verilmeli.

10- Adımların en önemlisi olarak, hukukun üstünlüğünü, iyi yönetişim ve yargı bağımsızlığını sağlayacak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Programı” açıklanmalı ve uygulamaya konmalı.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

 

Tek adam parti devleti rejimi kibir ve cehaletle birleşti. Devlet yönetiminde büyük bir zaafa neden oldu. Ekonomik krizi, korkunç bir pahalılığa, işsizliğe ve yoksulluğa, kısacası bir buhrana dönüştürdü.

 

FAİZİ, ŞUNU, BUNU ELİNE YÜZÜNE BULAŞTIRDI

Erdoğan, 24 Haziran 2018 seçimlerinden birkaç gün önce, 19 Haziran 2018’de; “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır görün” demişti. Bu sözün üzerinden tam 3 yıl 7 ay 2 gün geçti. Milletimiz o günden bu yana, dört ayrı Merkez Bankası Başkanı, üç ayrı Hazine ve Maliye Bakanı gördü. Tabi bu arada Erdoğan’ın “faizi, şunu, bunu” eline yüzüne nasıl bulaştırdığını da gördü. Erdoğan, 19 Haziran 2018’de, yüzde 17,75 olan politika faizini, 2021’in ortalarında önce yüzde 19’a kadar yükseltti. Sonra yılsonuna doğru “Faiz sebep, enflasyon netice” safsatalarını tekrar torbadan çıkardı. Yetmedi “Faizi indirmek, nassın gereği” dedi. Politika faizini üç ayda, zorlaya zorlaya yüzde 14’e yani 5 puan birden indirtti. Peki; milletin faizi ne oldu? 3 yıl 7 ay 2 gün önce, ihtiyaç kredisi faizi yüzde 24’tü. Bugün aynı kredinin faiz yüzde 32. Taşıt kredisinin faizi yüzde 22’ydi. Şimdi aynı kredinin faizi yüzde 28. Ticari kredinin faizi yüzde 22’lerdeydi. Şimdi yüzde 30’larda… Hatta bazı bankalar, yüzde 46 faizle ticari kredi veriyorlar. Yine devletin iki yıllık borçlanmasında referans faizi yüzde 19’du. Şimdi yüzde 23. Erdoğan Merkez Bankasının politika faizini politikacı faizine çevirdi. Milletin faiz yükü de düşmedi, arttı. Piyasanın gerçekleri, Erdoğan’ın safsatalarını ezip geçti.

 

FAİZ, KUR, RİSK PRİMİ, ENFLASYON… HEPSİ ŞAHA KALKTI

Peki, Erdoğan’ın 3 yıl 7 ay 2 gün önce, “Şunla, bunla nasıl uğraşılır” derken, kast ettiği şunlar bunlar ne oldu? O gün dolar kuru 4 lira 72 kuruştu. Bugün 13 lira 47 kuruş. O gün enflasyon yüzde 12’lerdeydi. Bugün yüzde 36’larda… O gün ülkenin risk primi 316 idi. Bugün 554. Erdoğan faizle baş edemediği gibi, “Şununla, bununla” da baş edemedi. Faiz, kur, enflasyon, risk primi, hepsi Erdoğan Şahsım Yönetiminde şaha kalktı.

 

ÜLKEYİ YANGIN YERİNE ÇEVİRDİ

Meşhur Afrika atasözüdür: “Bir ormanda aslan, ceylan, sırtlan ve zebra, yan yana koşuyorsa, ormanda yangın var demektir.” Erdoğan Roma’yı yakıp, keyifle seyreden Neron misali, 84 milyonluk güzelim ülkeyi 800 milyar dolarlık koskoca ekonomiyi, 3 yıl 7 ayda yangın yerine çevirdi. Şimdi de keyifle seyrediyor.

 

ÖNCE NAS DEDİ, ŞİMDİ PAS DİYOR

Bir de üstüne üstlük yangını söndürmek isteyen itfaiyecileri, iş başına getirecek erken seçimi de engelliyor. Aylardır, “Faiz sebep, enflasyon netice” dedi durdu. “Faiz düşerse enflasyon da düşer” dedi. Ama birden bire dün bu iddiasını unutuverdi. Enflasyon coşarken, bu defa politikacı faizini indirmedi. “Faiz indirimine nas” diyen Erdoğan. Dün “pas” dedi.

 

MADEMLER BADEM OLDU

Oysa daha iki gün önce, Arnavutluk dönüşünde, “Benim bir iddiam var; faiz sebep, enflasyon neticedir. Nitekim de neticesi kendini gösteriyor. Enflasyon düşüşe girmiştir, girecektir. Bu bir defa kesin” diyordu. Madem “faiz sebep, enflasyon netice” idi, madem “faiz düşerse, enflasyon da düşer” idi, madem “faizi indirmek nas” idi, madem kendine de, iddiasına da bu kadar güveniyordu. Dün ne oldu tüm bu “mademlere”? Hepsi bir anda “badem” oluverdi. Ne oldu da faizi indirerek, enflasyonu düşürmekten bir anda vazgeçti? Yoksa, “Faiz sebep, enflasyon neticedir” sözü; kuru köpürtmek amacıyla zaman zaman tedavüle sokulan, Erdoğan’ın milleti ara sıra silkelemek için yararlandığı, kullanışlı bir cümleden mi ibaret? Ne diyor Yunus? “Cümleler doğrudur, sen doğru isen; doğruluk bulunmaz, sen eğri isen.” Erdoğan’ın cümlelerinde, neden hiç doğru bulunmadığını bu sözler çok güzel açıklıyor.

 

BUNUN ADI TIPTA MİTOMANİDİR

Erdoğan’ın Arnavutluk dönüşü kurduğu cümleyi, bir kez daha tekrarlayalım: “Benim bir iddiam var; faiz sebep, enflasyon neticedir. Nitekim de neticesi, kendini gösteriyor. Enflasyon düşüşe girmiştir, girecektir. Bu bir defa kesin”. Yani Erdoğan’a göre; enflasyon düşüşe girmiş. Hem de bu kesinmiş. Bu sözler, Erdoğan’ın milletten nasıl koptuğunu, milleti nasıl unuttuğunu açık seçik ortaya koyuyor. Ya Erdoğan kibre batmış, millete ne söylersem inanır sanıyor. Ki bunun adı tıpta mitomanidir. Ciddi de bir rahatsızlıktır. Ya da bu sözler, TÜİK’e talimatla enflasyon düşürtme harekâtının habercisidir. Nitekim bugüne kadar bir sürü yanlışa imza atmış TÜİK Başkanının şimdi çıkıp, “Yanlışa imza atmam” demesi hiç hayra alamet değildir. Bu, eğer enflasyon rakamlarıyla oynanırsa bugünkü mevcut güven bunalımı çok daha derinleştirir. Verilerine güvenilmeyen bir ekonomide kimse yönünü tayin edemez. Yatırım olmaz, aş olmaz, iş olmaz. Nas diyenlerin, kul hakkı yemesinin önü açılır.

 

MAKYAJLI RAKAMLARLA BİLE ENFLASYON REKORLAR KIRIYOR

Bugün makyajlı TÜİK rakamlarıyla bile tüketici enflasyonu yüzde 36. Üretici enflasyonu ise yüzde 80. Son 20 yılın en yüksek enflasyonunu yaşıyoruz. Enflasyonda dünyanın şampiyonlar ligindeyiz. Enflasyonumuz ABD ve Avrupa bölgesinin toplamının 3 katı. Ama Erdoğan milletimizi bırakmış, ABD’yle Avrupa’ya ağıt yakıyor. Enflasyonda turpun büyüğü heybede… Bunu gizlemeye çalışıyor. En az yüzde 50’lik tüketici enflasyonu hemen kapıda… Ama ne diyor Erdoğan? Enflasyon düşüşe geçmiş, kesinmiş.

 

AMERİKALI’YA, AVRUPALIYA AĞIR YAKIYOR, MİLLETİN SESİNİ DUYMUYOR

Bugün bu ülkede şu karda kışta, insanlarımız bir somun ekmeği ucuza alabilmek için, saatlerce Halk Ekmek kuyruklarında bekliyor. Benim Tekirdağlı hemşerilerim, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 99 liralık, 100 dememek için 99 diyorlar, ithal ayçiçek yağını alabilmek için, kuru ayazda saatlerce kuyruklarda bekliyor. Bir de haykırıyor: “Bizi bu hallere düşürenler utansın.” Ama Erdoğan Avrupalıya, Amerikalıya ağıt yakmaktan, benim Tekirdağlı hemşerimin feryadını duymuyor.

 

ÇİFTÇİYE DESTEK ŞİMDİ LAZIM

Erdoğan’ın kalp gözü, milletimize kapanmış, zamları otomatiğe bağlamış, dolar çıkarken de her şeye zam, dolar düşerken de her şeye zam. Akaryakıt fiyatlarındaki artış sadece vatandaşı değil, akaryakıt bayilerini de artık ezmeye başladı. Geçen yıl çiftçi, traktörünün deposunu 735 liraya dolduruyordu. Şimdi aynı depo 1.581 liraya doluyor. Erdoğan mazota bir yılda yüzde 115 zam yaptı. Bir çuval ÜRE gübresi almak için, çiftçi geçen yıl ödediğinin yedi katını ödüyor. Erdoğan, gübreye de bir yılda yüzde 600 zam yaptı. Şimdi çiftçi kara kara düşünüyor bu maliyetlerle ne yapacak, nasıl tarlama gireceğim, nasıl üreteceğim diyor. Erdoğan çıktı, “Çiftçiye desteği gerekirse artırabiliriz” dedi. Çiftçi tarlasına giremiyor. Destek şimdi değilse ne zaman gerekecek?

 

ESNAFA ELEKTRİK ŞOKU VERİYORLAR

Sanayici de zor durumda. Ara malı fiyatları son bir yılda yüzde 92, enerji fiyatları yüzde 123 arttı. Elektrik, gaz faturaları, Organize Sanayi Bölgelerindeki sanayicimizi perişan etti. Bunlar yetmezmiş gibi şimdi de sanayiciye gaz tedarikinde sıkıntılar başladı. İhracat hedefine nasıl ulaşacaklar? Son bir yılda, doların TL karşısındaki değerinin yüzde 75 artmasına bakıp, ondan sonrada ihracatı teşvik ettiklerini sanıyorlar. Bu maliyet artışlarıyla, bu gaz sıkıntılarıyla bu iş olmaz. Pandemide dükkânını kapattırdıkları esnafı borca batırdılar. Yetmedi şimdi de esnafa elektrik şoku veriyorlar. Her ay 4.000 lira gelen esnafın elektrik faturası, şimdilerde 7.000-7.500 liraya çıktı. Bu faturalarla esnafımız nasıl iş yapacak, nasıl kazanacak? Ne yiyecek, ne içecek? O batırdığınız borcu nasıl ödeyecek?

 

EMEKLİLER FATURALARINI ÖDEMEK İÇİN EVLATLARINDAN DESTEK İSTİYOR

Saray memura, emekliye, asgari ücretliye kaşıkla verdiğini, kepçeyle geri alıyor. Sabahtan beri bana telefon yağıyor. Emekliler arıyorlar… Emekliler elektrik faturalarını ödeyebilmek için evlatlarından destek istemeye başlamışlar. Ülkede yediden yetmişe herkes mustarip… Esnafından, çiftçisine, emeklisinden, emekçisine, sanayicisinden, ticaret erbabına… Kime dokunursan bin ah işitiyorsun. Ama Erdoğan çıkıyor, “165 milyar liralık fedakârlık yaptık” diyerek, adeta milletle alay ediyor. El insaf!

 

FEDAKÂRLIĞI YAPAN SİZ DEĞİLSİNİZ MİLLET

Beyefendi siz ülkenin tapusunu üzerinize mi geçirdiniz? Kimin malını kime veriyorsunuz? Sizin fedakârlığınız nerede? Siz saraylarınızdan fedakârlık mı yaptınız? Sıra sıra uçaklarınızdan fedakârlık mı yaptınız? Milyonluk Mercedeslerinizden vaz mı geçtiniz? İçtiğiniz efulilerden, smoothilerden fedakârlık mı yaptınız? Yoksa Saray sosyetesine üçer, beşer verdiğiniz maaşlardan mı fedakârlık yaptınız? Yandaşlarınıza dağıttığınız, dolar garantili ballı ihalelerden mi vazgeçtiniz fedakârlık yaptınız? Hayır! Hiçbirinden fedakârlık yapmadınız. Milletin şu yok gününde, saltanatınız, israfınız, debdebeniz, şatafatınız aynen devam etti. Siz milletin parasıyla sözde itibarınızdan tasarruf etmezken, gerçek fedakârlığı milletimiz yaptı. Milletimiz ucuz Halk Ekmeğini, 99 liralık ayçiçek yağını almak için, ayazda saatlerce bekledi. İnsan “fedakârlık ettik” demeye utanır. Ama ne diyorlar, “Utancı gidenin kalbi de ölür.”

 

DÖVİZLİ GARANTİLERİ TL’YE ÇEVİRİN

Ülkeyi yönetenin, söylediğiyle yaptığı bir olmalıdır. Özü, sözü bir olmayan yöneticinin, millete hayrı olmaz. Erdoğan; “Türkiye'yi çift paralı bir ülke olmaktan çıkartarak, dış ticaretle iştigal edenler dışında, herkesin işini de, tasarrufunu da, Türk Lirası’yla yaptığı bir yer haline getirmek için, herkesten destek istediklerini” söylüyor. Şimdi bu lafları kim söylüyor? Yandaş müteahhitlerine Dolarla, Avroyla gelir garantisi veren, Hazine’nin iç borçlanmasını dövizle yapan, Türk Lirası mevduata bile özel bankalardaki ilk defa Türk lirası mevduata bile dolara endeksleyen, garanti getiren Erdoğan söylüyor. Adama “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” derler. Madem Türkiye çift paralı ülke olmaktan çıkacak, önce millete siz örnek olacaksınız. Yandaşlarınıza dağıttığınız Dolarlı, Avrolu gelir garantilerini, hiç vakit kaybetmeden, Türk Lirası’na çevireceksiniz. Hazine’nin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından, Dolarla, Avroyla, altınla borç almasına son vereceksiniz. Kur garantili mevduatları kaldıracaksınız. Şimdi bunları yapmadan sarf edilen her söz boştur. Vatandaşa hiçbir güven vermez.

 

DEVLETİN BORCUNDAKİ ARTIŞ DA REKOR KIRDI

Hazine ve Maliye Bakanlığı rakamları açıkladı: 2021’de devletin borcu tam 935 milyar lira artmış 935 milyar lira. 2,7 trilyon lira olmuş. Devletin borcundaki bu artış, bugüne kadar tek bir yılda gerçekleşen en yüksek artış! Korkunç bir rekor… Bunun en önemli sebebi, kurdaki yükseliş. Döviz Türk Lirası’na karşı, bir yılda yüzde 75 değer kazanınca, Dolarla, Avroyla alınan, TL yerine Dolara, Avroya endekslenen Hazine borçları patlamış. Borç stokundaki 935 milyar liralık artışın 796 milyar lirası, yani her yüz liralık artışın 85’i, kurdaki artıştan geliyor. “Faiz sebep, enflasyon netice” denilerek, döviz piyasalarında yaratılan tsunaminin, çocuklarımızın, torunlarımızın sırtına yüklediği ağır fatura işte bu! Ama “Gafile kelam, nafile kelam…”

 

ÇİN İŞİ, JAPON İŞİ DERKEN SOVYET İŞİNE DÖNDÜ

Milletin Hazinesine yüklenen bu fatura yetmezmiş gibi bir de üstüne bankalardaki TL mevduata Dolara endeksli faiz vermenin maliyeti de hazinenin sırtına yani milletin sırtına bindirildi. İhracatçılarımızın döviz kazancının yüzde 25’ine, bir günde el kondu. İhracatçıya bunu yapması için süre bile tanınmadı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını 500 bin dolara satıp, satış bedelinin de Merkez Bankası’na devrini zorunlu hale getirdiler. Bunlar da yetmezmiş gibi, şirketlerin kredilerine döviz denetimine başladılar. Kredilerini nasıl kullanacaklarını denetlemeye, döviz almamalarını taahhüt etmelerini istediler. Şirketler bankadan kredi kullanırken döviz almayacağım diye taahhütname imzalamaya başladı. Kambiyo rejimini kısıtlayan, Türk Lirası’nın konvertibilitesine zarar veren bu uygulamalar öyle yeni falan değildir. Bunlar 1970’lerde, 1980’lerde uygulanmıştır, ekonomimiz geliştikçe de, dünyaya entegre oldukça da terkedilmiştir. Ne yazık ki yeni ekonomi modeli derken, 1970’lerin Dövize Çevrilebilir Mevduatı, milletin önüne ısıtılıp yeniden konmuş. Zorunlu döviz devirleri, kredi tayınlamaları, döviz tahsisleri geri gelmiştir. Çin işi, Japon işi, Türk işi derken, ortaya “Sovyet işi” çıkmıştır.

 

ERDOĞAN’IN “YENİ” DEDİĞİ POLİTİKALAR VENEZÜELLA’YI ÇÖKERTTİ

Erdoğan, “Türkiye’nin bu yeni yaklaşımını, başka ülkelerde uygulamaya başladı” diyerek, milletle dalga geçmektedir. Erdoğan’ın “yeni” dediği bu yaklaşımları, Dünya’da uygulayan bir tek ülke vardır o da Venezüella. O da zaten bu uygulamayı bizden önce yapmıştır. Kopya çektiysek biz ondan kopya çektik. Ama Venezüella da sonuç da ortadadır. Yüzde 686 enflasyonla dünya şampiyonluğu, 352 milyar dolarlardan, 45 milyar dolarlara gerilemiş bir milli gelir. Tamamen iflas etmiş bir ekonomi. Demokratik değerlerden uzaklaşmış bir yönetim. Kötü yönetildiği için ufku kararmış bir ülke. İşte Erdoğan’ın yeni model diyerek, imrendiği ve önümüze koyduğu model tam da budur.

 

PARA MATBAASI DAHA HIZLI ÇALIŞACAK

Ekonomide üretilen mal az, basılan para çoksa sonuç daima enflasyondur. Türkiye’de de para matbaası, bir süredir hızlı çalışmaktadır. Parasal taban, son iki yıldır, enflasyondan çok daha hızlı artmaktadır. Hadi diyelim 2020’de pandemi vardı. Ekonomi çok daralıyordu, kapanmıştı. Bu nedenle parasal destek gerekiyordu. 2021’de ekonomi büyük ölçüde açıldı. Ama parasal genişleme devam etti. Önümüzdeki günlerde para matbaası öyle gözüküyor ki daha da hızlanacak… Yılsonunda Merkez Bankası’nın bilançosunu apar topar, bir gecede makyajladılar. O güne kadar 70 milyar dolar zarar etmiş bankayı bir gecede 60 milyar lira kâra geçirdiler. Şimdi Hazine sıkıştı. Kâğıt üstündeki kârı, bir an önce bütçeye aktarmak istiyor. Bunun için Nisan ayında yapılacak Merkez Bankası Genel Kurulu’nu 3 Şubat’a çektiler. Öyle gözüküyor ki, banknot matbaası fazla mesai yapacak. Para basacak. Bununla da Hazine, Şubat ve Mart aylarındaki yüklü borçlarını ödeyecek.

 

KEDİNİN CENAZESİNİ MİLLETİN VERGİLERİYLE, BASILAN PARALARLA KALDIRACAKLAR

Bir diğer hazırlık da kamu bankalarında… Hazine, Ziraat Bankası’na 22,5 milyar lira, Halk Bankasına ve Vakıf Bank’a ayrı ayrı 13,5 milyar lira. Katılım bankalarına da 2 milyar lira sermaye verecek. Kamu bankalarının sermayesini, bir önceki kredi genişlemesinde kediye yüklemişlerdi. Anlaşılan kedi, bu yüke dayanamadı, şimdi Hazine’den verecekleri milletin vergileriyle, basacakları paralarla kedinin cenazesini kaldıracaklar. Ardından da hükümet yine bildiğini yapacak, yeni bir kredi genişlemesine gidecek.

 

BU SÜRECİN SONU HİPERENFLASYONDUR

Buradan açıkça ifade edeyim, bu sürecin sonu, hiperenflasyondur, hiperenflasyondur. “Enflasyondan, çift paralı bir ekonomiden rahatsız” olduğunu söyleyen bir yönetim, bahsettiğimiz bu adımların hiçbirisini atmaz. Ama diyorum ya, Erdoğan Şahsım Hükümetinin sözü ile özü bir değil, söylediği ile yaptığı tutarlı değil. Onun için ne içeriye, ne de dışarıya güven verebiliyor. Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene asla geri dönmez. Bu nedenle yapılması gereken, bir an evvel bu hükümetten kurtulmaktır.

 

10 MADDELİK YAPILACAKLAR LİSTESİ

Ekonomide güveni sağlayacak, riskleri ve enflasyonu düşürecek, kapsamlı, güçlü çıpalara sahip bir strateji eşliğinde, enflasyon rahatlıkla kontrol altına alınır. Kalıcı büyüme ve yaygın refah artışı sağlanır.

 

Bunun için yapılması gereken ilk iş, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın başına, liyakatli bir ismi atamaktır. Bankanın Para Politikası Kurulunu, siyasetin müdahalesinden kurtarmaktır. Bankanın yasasındaki araç bağımsızlığını teminat altına almaktır. Enflasyon hedefini Hükümet, Banka’yla beraber belirlemelidir. Sonrasında ise Banka, elindeki araçları serbestçe kullanmalıdır. 

 

İkinci adım; ekonomide “kral değil, kural” olmalıdır. Stratejik Planlama Teşkilatı hızla kurulmalıdır. Bu teşkilat ekonomi yönetiminde; verilerin saydamlığını ve doğruluğunu sağlamalıdır. Devlette kamu kuruluşları arasındaki koordinasyon açığını kapatmalıdır. Kararların hedeflerle tutarlılığını sağlamada, hükümete yardımcı olmalıdır. Bu Teşkilat tüm kurumlarla yakından çalışmalıdır.

 

Üçüncü adım; Kamu Özel İşbirliği Projelerinin bugün bütçe üzerindeki giderek ağırlaşan yükünü hafifletmek olmalıdır. Dövizle belirlenen tarifeler ve gelir garantileri, ivedilikle Türk Lirası’na çevrilmelidir. Gerekirse de hukuk çerçevesinde, söz konusu projelerin işletme hakları kamuya devredilmelidir. Yurt içinden dövizle veya dövize endeksli borçlanma uygulanmasına, enflasyona endeksli borçlanmalara son verilmelidir. Banka mevduatlarına verilen kur garantisi hemen kaldırılmalıdır.

 

Dördüncü adım; kamu bankalarının kime kredi vereceğine hükümet müdahale etmemelidir. Kamu bankalarının kaynaklarının, bir avuç yandaşın beton ve rant projelerine, yandaş medyanın kara deliklerine aktarılmasına, derhal son verilmelidir. Bu bankaların ticari banka prensipleriyle çalışması sağlanmalıdır. Bunun istisnası; Ziraat Bankası’nın çiftçiye, Halk Bankası’nın da esnafa avantajlı kredi sağlayabilmesidir. Bu kredilerin bankalara yükü de önceden belirlenerek, ilgili yılın bütçesine mutlaka konmalıdır.

 

Beşinci adım; dünya standartlarında bir Kamu İhale Yasası çıkarmak olmalıdır. Bu suretle, milletten toplanan vergiler başta olmak üzere, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması sağlanmalıdır. Hükümetin, ekonominin günlük işleyişine müdahale etmeyeceğinin güvencesi verilmelidir. Yetimin kör kuruşunun üstüne titrenmelidir.

 

Altıncı adım; bütçe disiplinini sağlayan mali çapaların yeniden güçlendirilmesi, gerekirse yeni mali çapalarla desteklenmesidir. Böylece borcun sürdürülebilirliği üzerindeki kuşkular, ortadan kaldırılmalıdır. Bu çerçevede, bütçenin TBMM tarafından etkin bir biçimde denetlenebilmesi için Kesin Hesap Komisyonu kurulmalıdır. Ayrı bir Kesin Hesap Komisyonu. Yine Sayıştay denetimi, uluslararası kabul görmüş standartlara ve kaliteye çıkarılmalıdır.

 

Yedinci adım; ekonomide sağlanacak güven iklimiyle, yabancı tasarruflar tabi ki ülkemize akmaya başlayacaktır. Burada da, yüksek teknoloji içeren, Yeşil Mutabakata uyumu, dijital dönüşümü kolaylaştıracak, doğrudan sermaye yatırımlarına öncelik verilmelidir. Bu suretle üretim kapasitemiz genişlerken, rekabet gücümüz de tahkim edilecektir.

 

Sekizinci adım; bütçede yaratılan imkânların, son buhranda en fazla zarar gören, dar gelirli ve dezavantajlı kesimlerin derhal rahatlatılmasında kullanılmasıdır. Özellikle beslenme ve sağlıkta açıkların önlenerek, bir neslin yitirilmesi önlenmelidir. Aile Destekleri Sigortasıyla, toplumun tüm kırılgan kesimlerine devletin sahip çıkması sağlanmalıdır.

 

Dokuzuncu adım; tarıma özel önem verilmelidir. İklim değişikliği gerçeğini de dikkate alarak, gıdada arz güvenliğini temin edecek, ülkenin kendine yeterliliğini sağlayacak, planlama ve çiftçiye destek tedbirleri alınmalıdır. Sağlık ve ilaç konusunda yeni kapasiteler inşa edilmeli, kritik alanlarda kendimize yeterliliğimizi sağlayacak adımlar derhal atılmalıdır. Sağlık çalışanlarının yurt dışına kaçmasına yol açan ücret adaletsizliği, çalışma ve güvenlik şartları hızla iyileştirilmelidir. Enerji arz güvenliği, temiz ve ucuz enerjiye erişim sağlanmalıdır. Bu çerçevede ithal enerjide tedarikçi çeşitlendirilmesine, yerli ve yenilenebilir enerjiye öncelik verilmelidir.

 

Onuncu adım; ama belki de adımların en önemlisi; ülkemizde hukukun üstünlüğünü, iyi yönetişim ve yargı bağımsızlığını sağlayacak, Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş programının açıklanması ve uygulamaya başlanmasıdır. Bu sadece, Türkiye’de can ve mal güvenliği konusunda rahatlama sağlamayacak, aynı zamanda Türkiye’nin dünya değerler ligi içindeki konumunu da, belirlemiş olacaktır.

 

SÜREKLİ, BORÇSUZ, DEVALÜASYONSUZ, ENFLASYONSUZ BÜYÜME

Bu çerçevede, kamu ve özel kesim arasındaki ilişkilerde, yeni bir kurumsal yapıya geçilmelidir. Ülkenin ve çağın ihtiyaçlarına uygun istişare, işbirliği, saydamlık, düzenleme ve denetlemeyi sağlayacak kurumsal yapı güçlendirilmelidir. Bunlar tabi ki ülkemizde yatırım iklimini hızla yeşertecektir. Türkiye, küresel arz zincirlerinde hak ettiği yeri mutlaka alacaktır. Ülkemizin, dünya üretiminden ve ticaretinden aldığı pay büyüyecektir. Artık büyümenin bedeli cari açık olmayacaktır. Sürekli, borçsuz, devalüasyonsuz, enflasyonsuz büyüme ortamına geçişin alt yapısı oluşturulacaktır.

 

SANDIK BİR AN EVVEL GELMELİDİR

Ülkemizin önünde çok ciddi fırsatlar vardır. Yeter ki akılla istişareyle iyi yönetilsin, ciddi bir yapısal dönüşümle ülkenin potansiyeli harekete geçirilebilsin. Orta teknoloji tuzağından da, orta gelir tuzağından da kurtuluruz. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerini yakalamada üst sıralara tırmanırız. Dünyanın 10 büyük ekonomisi arasına da rahat rahat gireriz. Biz ülkemizi, “3 Yeni K” ile düze çıkarmaya hazırız. Yeni Kurallar, Yeni Kurumlar ve elbette Yeni Kadrolar. Artık söz de, karar yetkisi de milletimize verilmelidir. Ülkede güveni sağlamak için, şuanda güvensizliğin faturasını azaltabilmek için sandık bir an evvel milletimizin önüne gelmelidir.

Sözlerimi tamamlamadan önce, bugün yavrularımız yarıyıl tatiline başlıyor. Pandeminin yeniden zirve yaptığı bir dönemde, çocuklarımız tatile başladı. Tüm öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilerimize sağlıklı ve iyi bir tatil diliyoruz. Umarız bu zor günlerde biraz nefes alabilirler.

Yayınlanma Tarihi : 2022-1-28 21:19:34
Okunma Sayısı : 785
oıo