CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK'TAN BAKAN SOYLU'YA FOUCHE BENZETMESİ
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime, Azez’de hain terör örgütünün saldırısında şehit olan Mehmetçiğimize Allah’tan rahmet, milletimize ve kederli ailesine sabır dileyerek başlamak istiyorum. Yaralı askerlerimize acil şifalar diliyorum. Maalesef bu bayramda bir başka terörde trafik terörü ocaklara ateş düşürmeye devam etti. Onlarca yurttaşımız, bayram tatilinde trafik kazalarında yaşamını yitirdi. Trafik kazalarında yaşamını yitiren yurttaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, yaralananlara da acil şifalar diliyorum. Trafik polislerimiz ve polis teşkilatımız bayram boyunca görevlerinin başındaydı. Polislerimize de teşekkür ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bayramın buruk geçmesine neden olan acı bir kayıp daha yaşadık. Denizli milletvekilimiz Kazım Arslan’ı bayramın son günlerinde maalesef kaybettik. Hafta sonu toprağa verdik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, milletvekilimize bir kez daha Allah’tan rahmet dilerken, kederli ailesine, sevenlerine, partililerimize, Denizlililere ve tüm milletimize başsağlığı diliyoruz.
MİLLİ TAKIMIMIZ CEVABI YEŞİL SAHADA VERİR
Bu hüzünlü haberlerin ardından, bayram tatilinin sonunda milli takımımızın Fransa karşısında kazandığı zafere sevindik. Milli takımımızı, Fransa milli takımı karşısındaki üstün oyunu ve haklı galibiyeti için kutluyoruz. Ancak Fransız milli marşı okunurken yapılan protestoları da yakışıksız bulduğumuzu buradan bir kere daha ifade etmek istiyoruz. Yine bu arada milli takımımıza İzlanda Havalimanı’nda yapılan çirkin muameleyi kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Bu olayı kınıyoruz. Milli takımımız bu tavra en güzel cevabı yarın akşam yeşil sahalarda verecektir.
HERKES PERİŞAN, SARAY KEYİFTE
Uzun bir tatilin ardından hayatın ve Türkiye’nin sıcak, yakıcı gündemine geri döndük. Ekonomik sorunlarımız hızla büyüyor, derinleşiyor, acil çözümler gerekiyor. Mutfaktaki yangına, artan işsizlik refakat ediyor. Milletimizin atanamayan öğretmen evlatları, borç altında ezilen gençleri hayatlarının daha baharında yaşamlarına kıyıyorlar. Bu ülkede 8,5 milyon işsiz var. Her 100 işsizden 24’ü üniversite mezunu. Üniversite mezunu işsizlerimizin sayısı da 1 milyonu geçiyor. Millet borcunu ödeyemez hale geldi. Esnaf, çiftçi, sanayici, memur, işçi herkes perişan. Protesto edilen senet tutarı bu yılın ilk dört ayında, geçen seneye göre, yüzde 57 artarak 7 milyar TL’ye ulaştı. Aynı dönemde karşılıksız çek tutarı da yüzde 84 artarak 12 milyar TL’ye geldi. İş adamlarımız, esnaflarımız, çiftçilerimiz; faiz ve kur kıskacı altında sıkıştı. Tüketiciler, aileler gelecek umudunu kaybetmiş vaziyette ve güven de maalesef dipte. Ama bakıyoruz saray sosyetesi ve sarayın etrafındaki mutlu bir azınlık, ihtişamlı yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
THY SARAY SOSYETESİNİN ARPALIĞI HALİNE GELMİŞ
Hiçbir bankacılık tecrübesi olmayan mütekait siyasiler, banka yönetim kurullarına atanıyorlar. Ardından THY’de çalışan saray sosyetesinin genç bir üyesine 40 ayrı şirkette yönetim kurulu üyeliği veriliyor. Son olarak da milli havacılık şirketimiz THY’nin, saray sosyetesinin arpalığı haline geldiği de ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı’nın eşi; hem de bağımsız üye olarak THY’ye yönetim kurulu üyesi atanıyormuş. Artık nasıl bir bağımsızlıksa… Söylüyorum hep, koskoca ülke aile şirketi gibi yönetiliyor.
YÖNETİMDE LİYAKAT DÖNEMİ BİTTİ, SADAKAT DÖNEMİ BAŞLADI
2014’ten bu yana ipler tek kişinin elinde. Ama ipleri tek başına elinde tutan bu kişi, ekonominin dışarıdan veya içeriden gelebilecek ters rüzgârlara karşı dayanıklılığını artıracak en ufak bir önlem almadı. Sıcak parayla ekonominin üstünü örterek bu işleri götürebileceklerini zannettiler. Ekonomi dış borçla şişirildi. Oysa o günlerde biz bu kadroları çok uyarmıştık. Bunlarda bizim uyarılarımızı dinlemek yerine “cari açık finanse edildiği sürece sorun yaşanmaz” diyerek bildiklerini okumaya devam ettiler. Su akarken kovayı doldurmadılar, döviz rezervlerimizi güçlendirmediler. Yetmedi, üstüne üstlük bir de ülkenin kurumsal yapısını tahrip ederek, ülkemizi dış şoklara karşı iyice savunmasız hale getirdiler. Sarayın kibirlisi; memlekette ve AK Parti içinde ehliyet sahibi başka kimse yokmuş gibi damadını ekonominin direksiyonuna oturttu. Yönetimde liyakat bitti. Saraya sadakat dönemi başladı. İşte tüm bu hataların bedelini, şimdi milletimiz ödüyor.
KİMİN HAPSE GİRECEĞİNE BEŞTEPE SARAYI, KİMİN HAPİSTEN ÇIKACAĞINA BEYAZ SARAY KARAR VERİYOR
Ekonomik kırılganlıklarımız, Türkiye’nin yumuşak karnı olarak algılanıyor. Bir bakıyorsunuz Oval Ofisten bir telefon geliyor, Papaz 24 saatte Beyaz Saray’a gönderiliyor. Bir NASA çalışanı hapiste. Bir telefonla yine hapisten ev hapsine çıkarılıyor. Yetmiyor ABD Başkanı diyor ki, “çok kısa sürede de ABD’ye geri gönderilecek.” Oradan da Erdoğan’a birde teşekkür yolluyor. Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü yerlerde sürünüyor. Türkiye’de kimin hapse gireceğine Beştepe’deki Saray, kimin hapisten çıkacağına ise ABD’deki Beyaz Saray karar veriyor. Ülkeyi pahalılık, işsizlik ve yoksulluk batağına sürükleyen beceriksiz saray yönetimi sıkışmış gözüküyor. Şimdi kendi koltuklarının bekası için Türkiye’nin itibarını bozuk para gibi harcıyorlar.
ABD’NİN MEKTUBU, 55 YIL ÖNCEKİ JOHNSON MEKTUBUNA BENZİYOR
En son Saray bayram rehavetindeyken, ABD Savunma Bakan Vekili tarafından ülkemizdeki muhataplarına bir mektup yazılmış. Bu mektup sıradan bir mektup değil... Ama ülke bu mektubu ABD Savunma Bakanlığı’nın web sayfasından öğreniyor. Dil ve kullandığı üslup bakımından 1964’deki Johnson mektubuna benziyor. Bu mektupta, Türkiye’ye ültimatom veriliyor. İktidar S-400 ile F-35 silah sistemleri arasında kesin tercihe zorlanıyor. Gelen mektubun ekinde, Türkiye’yi F-35 programından çıkarmaya dönük adımlar takvime bağlanıyor. Ancak mektupta bundan daha dikkat çekici ifadelerde var. Örneğin takvime bağlanan adımlara ilave olarak, ABD hükümeti Kongre’yi işaret ediyor. Türkiye’ye yönelik ekonomik ve askeri yaptırım uygulama konusunda Kongre’de, parti ayrımı olmaksızın, güçlü bir irade olduğuna dikkat çekiyor. Amerikan tarafı kongre kartıyla konuyu kendileri açısından milli bir mesele olarak gördüğünü ima ediyor aslında. Şimdi eğer muhataplarınız size bu ciddiyette bir ültimatom verdiyse, sizin yapmanız gereken tek bir şey vardır. O da aynı ciddiyette karşılık vermek. Ama ne yazık ki saray bugüne kadar dış politikayı bir devlet politikası olarak görmedi, bir milli politika olarak görmedi, görmemeye de devam ediyor.
İSMET PAŞA’NIN ANLAYIŞINDAN GELİYORUZ: YENİ BİR DÜNYA KURULUR, TÜRKİYE ORADA YERİNİ ALIR
Meclise bilgi verme ihtiyacı dahi duymuyor. Ana muhalefet olarak bizden çekinmelerine gerek yok. Biz 1964’de Johnson mektubu yazıldığında: “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de o dünyada yerini alır” diyen İsmet Paşa’nın anlayışından geliyoruz. Ancak anlaşılan Saray bu işi bir devlet meselesi olarak görmek yerine şahsi meselesi gibi görmeye devam ediyor. Bu ayın sonunda Trump’la Japonya’da yapacağı görüşmede bu işleri çözeceğini düşünüyor. Bu görüşmeye kadar da mektupta cevap bekliyoruz denmesine rağmen herhangi bir cevap göndermeyi düşünmedikleri anlaşılıyor. Yani Savunma Bakanı meseleyi Savunma Bakanının mektubuna cevap vererek değil, yukarıda Trump’la kapalı kapılar ardında görüşerek halletmeyi düşünüyorlar.
DIŞ POLİTİKAYI POPÜLİST SİYASETLERİNE MEZE YAPTILAR
Saray aslında milli olması gereken dış politikayı uzunca bir süredir iç politika malzemesi olarak kullanıyor. Gerçek ötesi popülist siyasetine meze yapıyor. Dış politika ve savunma konusunda meclisi de muhalefeti de sürekli by-pass ediyor. Yeni rejimde devlet dış politika oluşturmakta da oldukça sıkıntılı. Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk; bugünleri sanki o günlerden görmüş. İş başına gelecek iktidarlara şu öğüdü vermiş:
“Ülkenin yazgısında tek yetki ve güç sahibi olan Büyük Millet Meclisi, bu ülkenin düzeni için, iç ve dış güvenliğini sağlamak ve korumak için en büyük güvencedir. Büyük milli sorunlar şimdiye kadar ancak Büyük Millet Meclisi’nde çözümlendi. Gelecekte de yalnız oradan kesin önlemler sağlanabilecektir” diyor Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
DAMAT BAKAN EKONOMİK TAHKİMATI YAPTI MI?
Hadi TBMM bilgilendirilmiyor. Umarız bu konular Sarayın gizli kapılarının ardında tek bir adam tarafından kararlaştırılmıyordur. Devletin yetkili organlarında ve AK Parti’nin yetkili kuruluşlarında tartışılmıştır. Yine umarız, bu tartışmalar sırasında damat bakan, ABD’nin bu mektupta yer alan tehditlerinin olası ekonomik etkilerini ve buna karşı alınacak tedbirleri anlatmıştır ve şuanda da bu gerekli tahkimatlar yapılmaktadır. İktidarın bu konuyu TBMM gündemine getirmesinde, TBMM’yi bilgilendirmesinde ve TBMM’nin yani milletin ortak aklına başvurmasında çok büyük yararlar olduğunu düşünüyoruz. Bir defa daha hatırlatalım; 1 Mart tezkeresinde TBMM, Türkiye’nin ulusal onurunu korumuş, bu iktidar kadrolarını Irak’taki savaşın işbirlikçisi konumuna düşmekten kurtarmıştı.
VALİLER, MEMURLAR İMAMOĞLU’NA KUMPAS İÇİN SEFERBER OLMUŞ
Türkiye çok ciddi iktisadi, siyasi ve askeri sorunlarla karşı karşıya… ancak iktidar altı ayı mahalli idare seçimleriyle yitirdi. Memleketin sorunlarına çözüm bulmak için milletten yetki isteyen Erdoğan, bugün tüm işi gücü bırakmış görünüyor. Tamamen İstanbul Belediye Başkanlığını gasbetmek için nasıl kumpas kurarım bunun hesabında. Atanmış bakanları birer piyon gibi sahaya sürüyor. Valiler, memurlar 23 Haziran seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’na kumpas kurmak için seferber olmuş vaziyetteler. Devletin işleri sahipsiz, kurumlar aşınıyor, devlet itibar kaybediyor.
KÜÇÜK ORTAK YA MİTİLİ KAYBETTİ YA DA İSTANBUL’UN YOLUNU
Erdoğan’ın daha önce 39 ilçede miting yapacağı söyleniyordu. Ancak bırakın miting yapmayı, artık Erdoğan’ın artık milletin içine bile çıkmayacağı, çıkamayacağı anlaşılıyor. Bu arada “mitili İstanbul’a atacağını” söyleyen küçük ortağı da ortalarda görünmüyor. Anlaşılan ya İstanbul’a sereceği mitili ya da İstanbul’un yolunu kaybetmiş vaziyette.
İMAMOĞLU’NUN KARADENİZ’DE GÖRDÜĞÜ TEVECCÜHTEN ÜRKMÜŞLER
İşi, gücü bırakıp sahaya sürülen atama bakanlardan biri de sarayın damadı. Küresel ekonomi çok ciddi bir eşikte sallanıyor. Dünyada ticaret savaşları riski her geçen gün artıyor. Bu risk, küresel ticareti ve büyümeyi tehdit ediyor. Dolayısıyla Türkiye’nin pozisyonunu belirlemek için küresel istişare ve koordinasyon mekanizmalarına en üst seviyede katılmasına ihtiyaç var. Ülkemizin içine sürüklendiği ekonomik krizi aşması için de ekonomik diplomasiye gerek var. Damat bakanın küresel aktörlerle temas halinde olması gerekiyor. Ancak küresel ekonomide bu meselelerin tartışılacağı G-20 maliye ve ekonomi bakanları toplantısına damat bakanın katılmayacağı söyleniyor. Çünkü saray iktidarı Karadeniz’de Ekrem İmamoğlu’nun meydanlarda gördüğü teveccühten ürkmüş. Trabzon’a hasar kontrolüne bütün bakanlarını gönderiyor. Buna damat beyde dahil. Ama olan biteni vicdan sahibi milletimiz gayet iyi izliyor. Milletimizin vicdan terazisi 23 Haziran’da bu milletten kopmuş saray iktidarına kendine gelmesi için kuvvetli bir uyarı yapmaya hazırlanıyor. Milletimiz, 6 Mayıs’ta sandık darbesiyle gasp edilen mazbatayı yeniden Ekrem İmamoğlu’na vermek için gün saymaya başladı bile. Bizim hakkın yerini bulacağına ve 23 Haziran’da her şeyin çok güzel olacağına inancımız tam.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi kurum kimlikleriniz ve isimlerinizle beraber sorularınızı alabilirim.
Soru- Sayın İmamoğlu’nun bayram tatili geçirdiği süre içerisinde Süleyman Soylu’nun bir takım eleştirileri ve ithamları oldu. Özel uçağın Koç Grubu tarafından tahsis edildiğini ifade etti. Ayrıca bu uçakla nereye götürüldün sorusunu sordu, bu bir.
İkincisi, geçen ki toplantıda söylediniz gerçi ama biraz daha açarak ifade eder misiniz? Sayın Binali Yıldırım’ın bu Kürdistan açılımı, tırnak içinde, Diyarbakır’da yaptığı işte Kürdistan söylemi, PKK ifadesi, Kürtçe kurslar açabiliriz değerlendirmelerini siz nasıl buluyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- İsterseniz en son sorunuzdan başlayım. Bir kere şunu açıkça ifade edeyim, geçen defada söyledim. Bu soruların muhatabı CHP değil. Bir, bu sorunun muhatabı Sayın Devlet Bahçeli. İki, yine o dönemde “Türkiye’de Kürdistan diyen varsa çeksin Kürdistan’a gitsin” diyen sarayın kibirli adamı. Dolayısıyla onlar ne cevap verecekler bu sorulara biz de merakla bekliyoruz.
Şimdi gelelim bu Karadeniz seyahatinde yaşananlara. Bir kere birinci tespit şu, Ekrem İmamoğlu Karadeniz gezisinde muhteşem bir şekilde karşılandı. Tabi bu Saray kanadında çok ciddi bir telaş ve korku yarattı.
Yine bir başka tespit, Saray seçimlerde milleti kışkırtma, toplumsal huzuru bozma rolünü de öyle gözüküyor ki atama İçişleri Bakanına vermiş durumda. Uçağı kiralayan şirket bu uçağın kiralık olduğunu, kirasının ödendiğini, aynı şekilde helikopter ve uçakları iktidarın bakanlarına da yine iktidarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayına da kiraladıklarını ifade ettiler. Dolayısıyla bu söylenenlerin hepsi mesnetsiz kaldı ama burada bir provokasyon bir tahrik olduğu da açık. Yani seçmenlerin ve yurttaşlarımızın güvenliğini sağlamakla, seçimin adaletini gözetmekle görevli olan atama İçişleri Bakanı bizatihi çıkıyor tahriklerde bulunuyor. Ona buna hakaretler ediyor, ortamı zehirlemeye kalkıyor.
NAPOLYON’UN FOUCHE İÇİN SÖZLERİNİ HATIRLATTI: TANIDIĞIM EN KUSURSUZ DÖNEK
Şimdi ben buradan şunu hatırlıyorum. Bu bakanın daha önce başka bir partiyken AK Partililere sarf ettiği sözleri hatırlıyorum. Yine ne deyim burada diyeceğim şey şu, “üslubu beyan ayniyle insan.” Yine bu olan bitene baktığım zaman insan ister istemez Napolyon’un bir dönem Fransa İçişleri Bakanı Fouche için söylediği sözleri hatırlıyor. Fouche için diyor ki Napolyon “Yaşamım boyunca tanıdığım en kusursuz dönek.”
Şimdi atama bakanın gerçekdışı iddialarından ve provokasyonlarından daha tehlikeli olan bakan konuştukça birileri de bundan görev çıkarıyor ve ülkemizin huzurunu açıktan özellikle sosyal medyada tehdit etmeye başlıyorlar. Eline silah alıp sosyal medyaya çıkıyor milleti taciz ediyorlar. Şimdi bu bakanın bunlar hakkında işlem yapması lazım ama onlarla meşgul değil. O tahrik alanında kendini görevli görüyor. Hiç mi akıl, izan, vicdan yok? 31 Mart’tan önce sarayın millete illet, zillet, terörist diyen dili Ankara’da Sayın Genel Başkanımıza dönük bir linç girişimine dönüştü. Bu linçe girişen inek hırsızlarına çok ciddi taviz verildi. Partiden ihraç edilecekleri söylendi. Soruyoruz partiden ihraç edildiler mi diye ama çıt yok. Buradan tekrar soruyorum, Genel Başkanımıza linç girişiminde bulunan kitlenin içinde yer alan o inek hırsızı AK Partiden ihraç edildi mi, edilmedi mi? Gerçekten çok ciddi bir kurumsal ve ahlaki tahribat içindeyiz. Çok teşekkür ediyorum.
Okunma Sayısı : 661