CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: FETÖ OKYANUS ÖTESİNDE,FİKİRLERİ İKTİDARDA

BAKARA MAKARACI” CUMA NAMAZINDAN FOTOĞRAF SALLIYOR

 

FABRİKA PATLAMASINA GÖZ YUMANLAR, NÜKLEER REAKTÖR İNŞA ETTİRİYORLAR

 

BU VİCDANSIZ DÜZENİN TEKERİNE ÇOMAĞI SOKACAĞIZ

CHP İKTİDARINDA İLK İŞİMİZ “AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI” OLACAK

 

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

 

Tek adam vesayet rejiminde elinizi nereye atsanız, tel tel dökülüyor. Adalet sistemimiz dökülüyor, ekonomimiz dökülüyor, eğitim sistemimiz dökülüyor, dış politikamız dökülüyor, saray bürokrasisi dökülüyor, ahlaki ve etik değerler dökülüyor ve elbette, demokrasimiz dökülüyor.

 

MİLLET İŞ BULAMAZKEN, SARAY EFRADI 7 SÜLALE DÜNYALIK YAPIYOR

 

2014’ten bu yana, her alanda ülke patinaj yapıyor. Toz toprak altında kalan milletimiz, sesini bir türlü saraya duyuramıyor. Milletimiz perişan, ama saray sosyetesinin derdi bambaşka. Hala milletin altında kaldığı toz toprağın içinden, yandaşlarına rant devşirmeye çalışıyorlar. Millet işsizmiş, millet fukaralaşmış, millet perişan olmuş umurlarında dahi değil. Talan, yağma bir müddet daha devam etsin de, ne olursa olsun. Milletin çifte diplomalı evlatları iş bulamıyor, umudunu kesip eve kapanıyor, TÜİK bu çocukları işsizden bile saymıyor, saray efradı, gözü karartmış, yedi sülalesinin dünyalığını yapıyor. Üçer beşer maaşlar, ballı yönetim kurulu üyelikleri, sefirlikler, makamlar, mevkiler, adrese teslim ihaleler, sarayın “sosyete pazarına” düşmüş. Kapanın elinde kalıyor. Tüyü bitmedik yetimin hakkıymış, bu devletin şanıymış, şerefiymiş, umurlarında bile değil! Memleket, “yağma Hasan’ın böreği” olmuş.

 

“BAKARA MAKARACI” CUMA NAMAZINDAN FOTOĞRAF SALLIYOR

Şimdi şu fotoğrafa, 83 milyon yurttaşımızın çok dikkatli bakmasını rica ediyorum. Kim bu fotoğraftaki? Ayakkabı kutularında rüşvet aldığı iddialarından aklanmayan, “Her cuma bir ayet sallıyorum, Bakara makara” diyerek, milletin kutsallarıyla alay eden kişi. Şimdi ne yapıyor? Prag’da cuma namazından millete fotoğraf sallıyor. Hangi sıfatla? Türkiye Cumhuriyeti’nin Prag Büyükelçisi sıfatıyla… Gerçek Müslüman, ibadetin reklamının yapılmayacağını bilir. Ama kendisi yine milletin kutsallarının ardına saklanmış, sıkılmadan milleti bir kez daha uyutmaya çalışıyor. Büyükelçi, devletinin şan ve şerefini temsil eder. Din istismarına gitmez.

 

 

 

ŞAN, ŞEREF, LİYAKAT UMURLARINDA DEĞİL

 

Yaklaşık bin yıl önce, Büyük Selçuklu Veziri Nizam-ül Mülk ünlü eseri Siyasetname’de, bir elçide bulunması gereken asgari özellikleri şöyle sıralamış: “Nesep ve şerefinden ötürü ona kötülük eylemeyip, hürmet edeceklerinden, Elçinin Seyyid ya da şerif olanı makbuldür. Şaklaban, kumarbaz, geveze, adı sanı belirsiz kişiler elçiliğe layık değildir.” Ama devletin “şanıymış”, “şerefiymiş”, “işi ehline vermekmiş”… Saray sosyetesinin bunlar umurunda bile değil.

KATAR BÜYÜKELÇİLİĞİ YABANCIYA GİTMEDİ

Bu arada Katar Büyükelçiliği de yabancıya gitmedi. AK Partili Esenler Belediye Başkanının kardeşi Katar’a Büyükelçi oldu. Saray’ın kibirlisinin Katar’la “duygusal” münasebetlere verdiği önem malum. Beyefendi karantinadan çıkar çıkmaz soluğu Katar’da aldı… Tabii Katar’a Büyükelçi atanacaksa da öncelikle liyakat değil sadakat olmalı. Bir de tabii, elçi diplomasiden gelmemeli körfez ülkelerindeki yatırımlardan anlayan biri olmalı.

FABRİKANIN DUMANI TÜTERKEN

 

Bu fotoğrafa da tüm yurttaşlarımızın çok dikkatle bakmasını rica ediyorum. Arkada lüks araçlar. Önde yandaş iş adamları, Sakarya’da havaya uçan havai fişek fabrikasının sahibine destek yemeği veriyorlar. Hem de işçileriyle birlikte havaya uçan fabrikanın dumanları üzerinde tüterken. Bu patlamada 6 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 1 yurttaşımız halen kayıp, 126 vatandaşımız ise yaralandı. Bu, aynı fabrikada son 11 yılda yaşanan 5. patlama. Bundan önceki patlamalarda 4 işçi hayatını kaybetmiş, 40 işçi de yaralanmış. Yani bu fabrikanın iş cinayetlerinde sabıkası hayli kabarık...

 

KİM KORUYUP KOLLADI

 

Şimdi soruyoruz: Bu kadar iş cinayeti ve patlamaya rağmen, bu fabrika bugünlere kadar sahibini değil ama ismini değiştire değiştire nasıl geldi? Kimler burayı koruyup, kolladı? Neden sarayın kibirli başı, ölen vatandaşlarımızın yakınlarına açıp başsağlığı dilemeden, patlayan fabrikanın sahibini bir değil, birkaç kez aradı? Böyle bir kazada iş yeri sahibi hukuken sorumludur. Müfettişlerin bölgedeki çalışmaları bitmeden, bir Cumhurbaşkanı’nın işyeri sahibini birkaç defa araması normal değildir. Bilgi almak istiyorsa bakanları orada… Kadim dostu olduğu anlaşılan yandaş iş adamına telefonda ne demiştir acaba? “Bunun üstünü nasıl örteriz birader” diye sormuş mudur? 11 yılda her patlamadan sonra isim değiştiren firmanın sahibine “sen bir kere daha ismini değiştir bu işi halledelim” demiş midir? İnsanın aklına bunlar geliyor. İçişleri Bakanı’nın telaş içinde “üç ay önce burayı denetlemiştik” demesi... Sonra yandaş iş adamları cemiyetinin apar topar bir araya gelip dayanışma yemeğiyle güç gösterisi yapması… Bu neyin korkusu, neyin üstünü örtme çabasıdır? Bu yandaş şirket kurulduğundan bu yana, devlet törenlerine ne kadar fişek satmıştır? Devletin sırtından ne kadar para kazanmıştır?

 

FABRİKA PATLAMASINA GÖZ YUMANLAR, NÜKLEER REAKTÖR İNŞA ETTİRİYORLAR

 

Erdoğan yönetimlerinin 18 yıldır izlediği bu vicdansız büyüme stratejisi, çalışanlarımızın canına mal olurken, yandaşların cebi de şiştikçe şişiyor. Patlamada eşini kaybeden yurttaşımız, Salih Çelik tam da bu gerçeği haykırıyor. Ne diyor Salih Çelik: “Büyük patronlar ölmedi. Bize bir Allah’ın kulu telefon açmadı. Başınız sağ olsun demiyorlar. Onlar kendi malının peşinde. Benim eşim ölmüş. Kendi acımızla kavruluyoruz.” Sakarya’daki bu fabrikanın 11 yılda beş kez patlamasına göz yumanlar, bugün, bu ülkede nükleer reaktör inşa ettiriyorlar birde işletecekler.

 

BU VİCDANSIZ DÜZENİN TEKERİNE ÇOMAĞI SOKACAĞIZ

 

Ben buradan aziz milletimi uyarıyorum, durumun ciddiyetinin farkında mısınız? Bu ülkede binlerce madenci göçük altında kaldı, “işin fıtratı” dediler, yetmedi üstüne bir de madenci yakınlarını tekmelediler, binlerce işçi rezidans ve plaza inşaatlarında yaşamını yitirdi. “Olabilir” dediler. Tersaneler de tedbir almadılar, üstüne üstlük işçileri kukla gibi filikalara koyup canlı deneyler yaptılar. Ölenlerin ardından da “takdiri ilahi” dediler. Vicdanını yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem? Ama bu devran böyle sürmez. Attığınız her adımda, söylediğiniz her sözde, yaptığınız her işte millet sizi görüyor, notunuzu veriyor, sandık geldiğinde de yerinizi gösterecek. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı, bu vicdansız düzenin tekerine milletimizle birlikte çomağı sokacak. Çalışana sahip çıkan, haktan, hukuktan, adaletten yana, hiçbir çocuğun yatağına aç girmediği, hakça bir düzeni elbette milletimizle birlikte kuracağız.

 

SARAYIN TALİMATLI VEKİLLERİ VE KOALİSYON ORTAKLARI

Sarayın karanlık dehlizlerinde yazılan barolarla ilgili yasa teklifinin, Adalet Komisyonundaki görüşmeleri dün gece yarısı tamamlandı. Şimdi soruyoruz bu teklifte milletimizin yararına, milletimiz için ne var? Milletimizin huzurla, vicdan özgürlüğüyle çalışması ve hükümette adaletin kesin şekilde egemen olması ihtiyaçlarına cevap mı veriyor bu düzenleme? Hayır. Bu yasa teklifi milletimizi yormadan, hızla, isabetle, güvenle adaleti dağıtacak bir düzenleme mi getiriyor? O da hayır. Adalet düzeyimizi, uygar toplumların adalet düzeyinin üzerine mi çıkarıyor? O da hayır. Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen baro başkanlarımız, görüşleri alınmadan günlerce TBMM’nin kapısında bekletildi. Milletvekillerimiz Adalet Komisyonu’nda “çoklu baro” projesine karşı büyük bir mücadele verdi. Saraydan talimatlı vekiller ve onların koalisyon ortakları, aklın ve sağduyunun emrettiği uyarı ve itirazlarımızı dahi dikkate almadılar. Görüşmeler beş gün boyunca, hafta içi, hafta sonu, gece, gündüz demeden sürdü. Peki bu yasa teklifinde ne var?

FETÖ OKYANUS ÖTESİNDE, FİKİRLERİ İKTİDARDA

Bu teklifte saray hükümetinin yandaş avukatlarına yeni iş alanları açma çabası var. “Yargıda FETÖ borsasını yöneten” saray avukatlarının işini daha da kolaylaştırmak var. Sayın Genel Başkanımız bu durumu kaç kez dile getirdi. Saraydan gık yok. Hâkim ve savcıları oradan oraya tayin ettirebilen avukatlar var. Hâkim ve savcılara talimat veren avukatlar var. Şimdi de barolar olacak. Geçmişte bu kadroları çok uyardık. Hâkimleri, savcıları götürdüler bir cemaate teslim ettiler. Şimdi de anlaşılan avukatları teslim edecekler. Avukatların cüppelerine düğme diktirip, ilik açtıracaklar. Adaleti tamamen Saray’ın vesayeti altına alacaklar. Daha da önemlisi bu yasa teklifinde; müellifi FETÖ olan “paralel/çoklu baro projesi” var. FETÖ’nün kendisi okyanus ötesinde ama fikirleri iktidarda.

MÜTAREKE DÖNEMİ UYGULAMASI

Aslında bu topraklar “paralel/çoklu baroya” yabancı değildir. Bundan yüzyıl önce işgal altındaki İstanbul’da, işgal güçleri etnik ve dini esaslara göre barolar kurmuşlardı. Bu teklifte emperyal güçlerin, mütareke döneminde uygulamaya koydukları, “adaleti böl ve yönet projesi” var. Bu teklifte, etnik, mezhepsel, siyasi meşrebe göre ayrı ayrı barolar kurarak, “cumhuriyetin modernleşme projesinin adalet ayağını” tamamen bitirmek var. Lafa gelince, “tek bayrak”, “tek devlet”, “tek millet”, “tek vatan”. Ama iş baroya ve hukuka gelince “çok baro”, “çok hukuk”… Bugün bakanlıklar tarikatlar arasında paylaşılıyor, anlaşılan yarın da barolar paylaşılacak. Bu ülkede hukuk birliği bozulursa, üniter yapı yani devletin birliği nasıl korunacak?

VATAN TOPRAĞINI PARÇALAMA PROJESİ

Hukuk birliği olmadan, o “tek”, “tek” diyerek saydığınız hiçbir şeyin tekliği kalmaz. İstiklal-i tam olmanın ön koşulu “hukuk birliğidir.” AK Parti ve MHP koalisyonunun getirdiği bu teklif, 784 bin kilometrekarelik vatan toprağını parçalama projesidir. Koalisyonu bir kez daha uyarıyoruz. Bu taslağı size kim hazırlayıp getirdiyse, niyetini bir kez daha sorgulayın. “Aldatılma kotanız” doldu. Milletin eli iki cihanda da yakanızda olur.

YALANLAR GERÇEĞİN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKER

Zevali yakın olanın, zulmü de artarmış. Ülkeyi yönetemeyen saray, yolun sonuna yaklaştıkça, çareyi zulmü artırmakta buluyor. Bir yandan Tele 1, Halk TV gibi en çok izlenen özgür kanallara mahkeme kararı olmadan ekran karartma cezası veriyor. Diğer yandan, sosyal medyaya da karartma uygulamak için düğmeye basıyor. Hırsla, gözü dönmüşlükle, öç almak için bunu yapıyor. Amaçları, milleti kendi yandaş medyalarına mahkûm ederek formatlamak… Milletin gerçekleri öğrenmesini engellemek.  Ama yalanlar, er veya geç, gerçeklerin önünde diz çöker.

BU KABUL EDİLEMEZ

Sosyal medyada hukuki bir düzenleme yapılmalı mı? Nefret dilinin, lincin önlenmesi, kişisel verilerin izinsiz kullanılmasının önüne geçilmesi, bu mecralardaki kazançların vergilenmesi gibi konularda, tüm dünya çalışıyor. Biz de tüm dünya gibi ama buradaki tüm paydaşlarla birlikte herkesin görüşünü alarak birlikte çalışmamızda bir mahsur yok. Ama bunları gerekçe göstererek, “sosyal medya mecralarını topyekûn yasaklayıp kapatırız” derseniz bunu kabul etmek mümkün değil.

HUKUK VE ADALET OLMADAN YATIRIM OLMAZ

Dijital ortamın sansürlendiği ve yasaklandığı bir ülkede, çok açık söylüyorum yaratıcılık olmaz, katma değer olmaz, güven olmaz, yatırım olmaz, refah olmaz, tencere de dolmaz. Son 7 çeyrektir, yani neredeyse iki yıldır ülkemizde yatırımlar sürekli geriliyor. Yabancı sermaye ardına bakmadan kaçıyor. En son, o kadar teşvik, o kadar taviz ve garanti verilmesine rağmen, Alman otomobil devi Türkiye’de yatırım yapmaktan vazgeçti. 1 milyar doların üzerindeki bir doğrudan yatırımı kaçırdık. Ülkede hukuk ve adalet olmadan, doğru düzgün istatistik olmadan, yatırımcı önünü göremiyor.

RAKAMLARI MAKYAJLAYARAK MİLLETİ ALDATAMAZSINIZ

Ama bakıyoruz sarayın kibirlisi ve sosyete damadı gerçekleri eğip bükerek, rakamları makyajlayarak milleti aldatabileceklerini zannediyorlar. Millet sizin saklamaya çalıştığınız o sıkıntıları birebir yaşıyor. Kimseyi kandıramazsınız. Sarayın kibirlisi Haziran’da, bir önceki aya göre elektrik tüketimindeki artıştan bahsediyor. Tamam iyi de tek bir aydaki elektrik tüketimine bakarak, hem de tatili bol Mayıs ayıyla kıyaslayarak, yorum yapılmaz ki. Biz birde gerçek tabloyu paylaşalım:

 Bu yılın ikinci üç ayında yani salgının en etkili olduğu “Nisan-Mayıs-Haziran” aylarında, elektrik tüketimi, geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 11,5 düşmüş. Mevcut seride böyle bir düşüşü daha önce hiç görmemişiz. Küresel finans krizinin en derin hissedildiği 2009’un ilk üç ayında bile, elektrik tüketimi sadece yüzde 6,3 daralmış. Aynı dönemde yine ekonomik daralmada yüzde 14,4 olmuş. Şimdi elektrik tüketimindeki daralma 2009’daki daralmanın neredeyse iki katı. TÜİK’in başına atanan yeni saray damadı sihirli bazı dokunuşlar yapmazsa, ekonomik daralma da o dönemin iki katı olacakmış gibi gözüküyor.

HİZMETLER SEKTÖRÜNDE DURUM KRİTİK

Sosyete damat da kayınpederinden aşağı kalmıyor. O da “İmalat Sanayi Satınalma Yönetici Endeksi’nin” durumuyla övünüyor. Bir dönem bu endeks aşağı çakılmış şimdi yukarı doğru çıkmış ne kadar hızlı çakılırsa top o kadar hızlı yukarı çıkar sonra yeniden aşağı inmeye başlar. İmalat sanayi tabii önemli… Ama ekonomik durumu anlamak için sadece imalat sanayine bakmak yetmiyor. İmalat sanayinin çünkü GSYH içindeki payı yüzde 20. Birde ticaret, ulaştırma ve konaklama var. Onun payı da yüzde 23,5. Aslında turizm başta olmak üzere hizmetler sektörünün içinde bulunduğu kritik durumu uzunca bir süredir burada huzurlarınızda anlatıyorum. Bundan bahseden yok. Ekonomiye böyle bakıyorlar.

FAİZ DÜŞTÜ, ENFLASYON DÜŞMÜYOR

Yine sarayın kibirlisi “Haziran’da ihracatın geçen yıla göre yüzde 15 civarında arttığını” söylüyor. İyi de geçen yılın ilk 9 gününde bayram tatili vardı. Geçen yılın 21 gününde yapılan ihracatı, bu yılın 30 gününde yapılan ihracatla kıyaslamak doğru mu? Pahalılıktan, marketlerde bebek mamalarına hırsız alarmı takılacak noktaya gelmişiz. Sarayın kibirli adamı hala enflasyonu tek haneye indireceğiz diyor. Bunu diline pelesenk etti. Ama olmuyor. Söylemekle olmuyor. Ne dedi millete? “Faiz enflasyonun sebebidir, faizi düşürürsek enflasyon da düşer.” Faiz düştükçe düştü ama enflasyon bir türlü düşmüyor arttıkça artıyor. Enflasyon tek haneye inmez mi? İner. Ama bu saray yönetimi, bu tek adam vesayet rejimi bunu beceremez. Güven yok. Yeni dayanışma programı yok. Yeni bütçe yok. Lafla bu iş olmaz.

202 LİRAYLA NE YAPILIR

Enflasyon demişken. “Memur ve emeklilerimiz” ikinci altı ay için yüzde 1,75 enflasyon farkı alacak. Yine yılın ikinci yarısına ait yüzde 4 zamla beraber, memur maaşları yüzde 5,75 zamlanacak. En düşük memur maaşındaki artış 202 lira. 202 lirayla ne yapılır. Şöyle bir kahvaltı sofrası, öyle en pahalılarından değil orta halli, peynir, zeytin, yumurta, reçel, tereyağ gibi üç beş parça bir şey alsanız, 80 TL’den aşağı çıkılmıyor. Öğlene de bir etli kuru fasulye, bir de bulgur pilavı yapayım deseniz, soğanı, yağı, salçası, fasulyesi, eti derken 120 TL’yi market kasasına bırakıyorsunuz. Kahvaltı 80 TL, öğle yemeği de 120 TL. Eder 200 TL. Ne kaldı elde? 2 TL. 2 TL’ye de akşam ne yerseniz yiyin. Yapılan zam, tek bir günde üç öğün yemeği karşılamıyor.

MADDİ DESTEKLERDE G-20’NİN SONUNCUSUYUZ

Bu arada fedakar sağlık çalışanlarımızın maaşlarındaki artışlara da bir bakalım. Beşin birindeki bir hemşirenin maaşındaki artış 297 lira. Birin dördündeki bir uzman doktorun maaşı ise 472 lira artmış. Salgının başından beri yapmakta olduğumuz önerimizi burada bir kez daha tekrarlayalım. Gelin fedakar sağlık çalışanlarımıza, bu defa ama ayrım yapmadan, salgındaki çalışmaları için, bayram öncesi birer maaş ikramiye verelim. Yine emeklilerimize verilen ikramiyeleri de en az 1.500 lira yapmayı unutmayın. Şimdi aynı sarayın kibirli adamı salgın döneminde “milletin cebine doğrudan aktarılan kaynak 24 milyar lirayı geçti” demiş. Millete beş maskeyi ücretsiz dağıtamadılar, üstüne üstlük vatandaşa IBAN numarası yollayıp bağış dilendiler. Kelime oyunlarını bıraksınlar. Milletin cebine bütçeden karşılıksız konulan nakdi destek, söyledikleri 24 milyarın dörtte biri: Yani 6 milyar lira. Geriye kalan; ya çalışanın kendi tasarrufu olan, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan, ya faizle kredi, ya da faizle borç erteleme… Salgında G-20 ülkeleri içinde vatandaşına en az karşılıksız maddi destek veren yönetim, saray yönetimi.

MİLLET SANDIKTA YERİNİZİ GÖSTERECEK

Yakın zamanda yapılan bir anket zaten pek çok şeyi söylüyor. Ankete katılanların; yüzde 47,6’sı 48’i yani salgın sürecinde, “kira, fatura, taksit, kredi kartı” gibi ödemelerinde sıkıntı yaşamış. Yüzde 58,1’i salgında birikimlerini harcamış. Yüzde 27’si kredi ve kredi kartı kullanmış. Sosyal yardım alanların oranı ise yüzde 15’de kalmış. Vatandaş, salgındaki beceriksizliğin faturasını da sarayın sosyete damadına kesiyor. Vatandaşların yüzde 85’i damadı başarılı bulmuyor. Hep diyoruz: Vatandaşımız sizi izliyor. Ne yaptığınızı görüyor. Günü geldiğinde de sandıkta size yerinizi gösterecek.

 

İLK İŞİMİZ AİLE DESTEKLERİ SİGORTASI OLACAK

Sosyal devletin önemi bu salgında çok daha iyi anlaşıldı. Biz yıllardır “aile destekleri sigortası” deyip, duruyoruz. Bizim önerimizin benzerini İspanya yürürlüğe koydu. Belli bir eşiğin altında geliri olan ailelere gelirlerine göre doğrudan nakit destek veriyorlar. Aklın yolu bir... Siz getirmezseniz, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında ilk iş, “Aile Destekleri Sigortası” uygulamasını başlatacağız.

ZİNCİR EN ZAYIF HALKA KADAR SAĞLAMDIR

Bu ülkede hiçbir babanın, evladına okul pantolonu alamadığı için canına kıymasına izin vermeyeceğiz. Hiçbir çocuğumuzun, yatağa aç girmesine müsaade etmeyeceğiz. Çünkü biz şunu biliyoruz. Bir toplum, tıpkı bir zincirin halkaları gibi, en zayıf halkası kadar sağlamdır. Halkalardan biri çok zayıfladıysa kopma noktasına geldiyse, o toplum da kopar.

BU ÜLKENİN POTANSİYELİ YÜKSEKTİR, YETER Kİ DOĞRU YÖNETİLSİN

Türkiye, bu iktidarın yaptığı gibi içe kapanarak, özgürlükleri kısıtlayıp, ticarete sermaye hareketlerine demir perde örerek, 1970 model politikalarla bir yere varamaz. Aşı, işi ve ekmeği büyütemez. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında; güçlü bir demokrasi ve hukuk devletiyle, yepyeni bir refah devleti yaklaşımıyla; üreteceğiz, hem aşı, hem de işi büyüteceğiz. Stratejik sektörlerde kendimize yeterli olacağız. Sosyal devleti güçlendireceğiz, ülkenin refahını adaletle paylaşacağız. Hep diyoruz Türkiye potansiyeli çok yüksek bir ülkedir. Yeter ki doğru yönetilsin.

OKULLARDA MESAFE NASIL SAĞLANACAK

Bitirmeden önce, bir konunun altını da çizmek istiyorum. Salgın sürecinde, eğitimin normalleşmesinde kaos devam ediyor. Okulların başlama tarihi ikide birde değişiyor. Velilerden taahhüt isteniyor. Bilim Kurulu ve Sağlık Bakanlığı, 40 metrekarelik sınıfta 10 öğrenci ve 1 öğretmen olacak diyor. Resmi okullarda 15 milyon 88 bin 592 öğrenci var. Buna karşılık da, 571 bin 351 derslik var. Bu da derslik başına 26 kişi eder. Nerede 10 kişi? Ne yapacaksınız? Bu sorunu nasıl çözeceksiniz? Yani Bilim Kurulunun ve Sağlık Bakanlığının sosyal mesafe şartlarını nasıl yerine getireceksiniz? Son olarak, 1 milyon 200 bin Açık Öğretim öğrencisi, bütünleme sınavı veya yaz okulu beklentisi içinde. Bu konuda ne yapacaksınız?

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.

 

Yayınlanma Tarihi : 2020-7-13 01:02:30
Okunma Sayısı : 689
oıo