CHP Sözcüsü Öztrak:“RASYONEL POLİTİKA BUYSA, VAY HALİMİZE!”
“KKM’NİN FATURASININ ÜZERİNE MERKEZ BANKASI ŞALI”
CHP Sözcüsü Öztrak, kurdaki artışla, rekor seviyeye ulaşan Kur Korumalı Mevduatın (KKM) faturasının da olağanüstü bir seviyeye çıktığına dikkat çekerek, “Ama hükümet buna çözüm bulmuş. Bugün getirdikleri torba kanunda bu yükü saklamak için Hazine’nin KKM desteği ödemelerinin Merkez Bankası tarafından yapılması öngörülmüş. Yani KKM’nin neden olduğu bütçe açığının üstüne Merkez Bankası şalı örtülüyor” dedi.
Yapılan düzenlemenin bütçe açığının para basarak finanse edilmesi anlamına geldiğini söyleyen Öztrak, “Buradan söylüyorum. Eğer rasyonel dedikleri politikalar buysa, vay halimize” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
TERÖRÜ LANETLİYORUZ
Bugün hain terör örgütünün Başbağlar’da 33 vatandaşımızı katletmesinin yıl dönümü. Sözlerime başlarken, Başbağlar Katliamı’nın yıl dönümünde hain terör örgütünü lanetliyor, milletimizin bütünlüğüne kastedenlerin amaçlarına hiçbir zaman ulaşamayacağını bir kere daha yüksek sesle tekrarlıyoruz. Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sürüyor. Kurulumuzun gündeminde, TÜİK’in açıkladığı Haziran ayı enflasyon rakamları, hayat pahalılığı ve artan gelir adaletsizliği, memur ve emekli maaşlarında yapılacak ayarlamalar, para ve maliye politikalarında devam eden belirsizlik, bölge ülkeleriyle ilişkilerdeki gelişmeler, yaklaşan yerel seçimlerle ilgili hazırlıklar ve partimizde başlayan kongreler süreci vardı.
ENFLASYON EN SİNSİ HIRSIZ
Ünlü iktisatçı Keynes, enflasyonu, “Hükümetin vatandaşın servetini fark ettirmeden kendine transfer etme yöntemi” olarak tanımlıyor. Düne kadar, “Ben ekonomistim” diye böbürlenen Sarayın kibirlisinin, dilinden düşürmediği üstadı Necip Fazıl da enflasyon için “Bir insanın cüzdanına ve nakdine el sürmeden, belli başlı bir tertiple parasını sızdırıp götürmektir” diyor. Vatandaşının varlığını aşıran, parasını sızdırıp götüren en sinsi ve adaletsiz vergi olan enflasyon, sadece mutfağın bereketini kaçırmıyor. Milletimizin enerjisini tüketiyor, ekonomimizi ve çok daha önemlisi ülkenin huzurunu içten içe kemiriyor.
KABAHAT SAHİBİNİ TERK ETMİYOR
“Faiz sebep, enflasyon netice” safsatasıyla, enflasyon canavarını milletin üstüne salan çakma ekonomist, ülkenin dövizlerinin dibine darı ekti. İşler durma noktasına geldi. Şimdi acil döviz bulma ve enflasyonu düşürme sorumluluğunu, bir zamanlar dolandırıcılıkla suçladığı, ama piyasaların kendisinden daha fazla güvendiği, bir eski bakana ve Amerika’dan ithal bir Merkez Bankası Başkanına vermiş gibi yaparak, pansumanla, aspirinle işi seçimlere kadar idare etmeye çalışıyor. Başarısız olduğunda da yaşanacakların vebalini, atadığı bu iki günah keçisine yıkarak, kurtulmaya çalıştığı anlaşılıyor. Ama Neyzen Tevfik’in o ünlü şiirinde söylediği gibi “Kabahat sahibini terk etmiyor.” Sorumluluktan kaçmak, sorumluluktan kaçmanın sonuçlarından kaçmanızı sağlamıyor.
EN-AG’IN VE İTO’NUN AÇIKLADIĞI ENFLASYONU TÜİK AÇIKLAYAMADI
Bugün Haziran ayına ait resmi enflasyon rakamları geldi. Devletin, resmi istatistik kurumu TÜİK, İTO’nun ve EN-AG’ın zamanında açıkladığı enflasyonu “Araya bayram girdi” diyerek geç açıkladı. Ve TÜİK verilerine güven bir kere daha dibe vurdu. TÜİK’in makyajlı rakamlarına göre tüketici fiyatları Haziran ayında yüzde 3,92 artmış. Geçen seneye göre düşmüş. Ama bu, geçen sene hariç bugüne kadar gerçekleşen en yüksek ikinci Haziran enflasyonu.
DOĞALGAZ FİYATINA AÇIKLIK GETİRİLMELİ
Burada TÜİK’in açıklaması gereken önemli bir husus var açıklık getirmesi gereken. Nisan ayında 5 lira 72 kuruş olan doğalgaz fiyatı Mayıs’ta doğalgaz bedava olunca “sıfıra” düşürülmüştü. Şimdi doğalgazın bedava olduğu dönem bitti, doğalgaza yeniden para ödeyeceğiz. Ama TÜİK’in tabelasında görünen doğalgaz fiyatı 1 kuruş değil, 0,43 kuruş. 5 lira nerede, 0,43 kuruş nerede? 25 metreküp doğalgazı hala bedava vermeye devam ediyoruz deseler bile bu doğalgazın fiyatının neden bir kuruş bile etmediğini açıklamıyor. Dolayısıyla bunun biran önce açıklığa kavuşturulması gerekiyor.
TURPUN BÜYÜĞÜ HEYBEDE
TÜİK’e göre yıllık enflasyon da yüzde 38,21 oldu. Önümüzdeki dönem fiyat eğilimlerini gösteren çekirdek enflasyon ise yüzde 47 civarında. Şimdi yüzde 47 çekirdek enflasyon, Haziran ayında Türk Lirası yüzde 18,5 değer kaybetmiş. Aynı dönemde bunun üretici fiyatlarına yansıması sadece yüzde 6,5 olmuş. Bugün Şubat ayında yaşanan depremi gerekçe göstererek bir torba yasayla vergileri artıran düzenlemeyi de meclise gönderdiler. Tabi burada soruyoruz deprem Şubatta oldu, neden vergileri seçimden sonra geliyor. Ama burada dikkat edilmesi gereken husus; şu ana kadar saydıklarımın hepsinin yılın ikinci yarısında fiyatlara yansıyacak olması. Bütün bunlar ve tabi ücret ve maaşlarda yapılacak artışlar dikkate alındığında, turpun büyüğünün heybede olduğu anlaşılıyor. Anlaşılan bu Hükümet, verdiğinden çok daha fazlasını vergilerle çalışanlardan geri almaya kararlı.
BÖYLE GİDERSE ÇİFTÇİ SENEYE TARLASINA GİREMEZ
Resmi rakamlarla bir yılda; ekmek yüzde 34, süt yüzde 43, meyveler yüzde 48, sebzeler yüzde 61, pirinç yüzde 85, dana eti yüzde 108 zamlanmış. Bugün açıklanan rakamlar bunlar. Yaz geldi, hala marketlerde kiraz, erik el yakıyor. Çuvalla aldığımız patates-soğanı taneyle, taneyle aldığımız karpuzu dilimle alır hale geldik. Yine de para yetişmiyor. Türkiye, dünya gıda enflasyonu liginde, en yüksek enflasyona sahip 9’uncu ülke. Şimdi seçim bitti, zam yağmuru başladı. Yüksek Hızlı Trene zam, içkiye sigaraya zam, hükümetin seçimden önce, nereye el atsak fışkırıyor dediği petrol ürünlerine, benzine, mazota zam üstüne zam. Una zam, ekmeğe zam... Ekmeğe bu kadar zamma rağmen buğday üreticisi perişan, ofis, hükümetin ilan ettiği fiyattan buğdayı almak için randevu vermiyor çünkü depoları ithal buğdayla dolu. Dara düşen üretici, bizim “13 lira olmalı” dediğimiz, hükümetin ise “9 lira 25 kuruştan alacağım” dediği alın teri buğdayını 6 liradan, 6,5 liradan tüccara vermek zorunda kalıyor. Böyle giderse çiftçi, seneye tarlasına giremez.
MAAŞ VE AYLIKLAR TÜİK ELİYLE TIRPANLANIYOR
Yılın ilk 6 ayına ilişkin enflasyon rakamları aynı zamanda çalışanların, emeklilerin ücret, maaş ve aylıklarının, enflasyonla ne kadar eridiğini de gösteriyor. Açıklanan bu rakam, kamu çalışanlarının maaşlarına, emeklilerin aylıklarına yapılacak telafi artışı için baz olacak. Ama TÜİK’in bu makyajlı enflasyon rakamlarını, futbol kulüpleri bile gerçekçi bulmuyor. Sponsorluk anlaşmalarında TÜİK verileri yerine daha gerçekçi enflasyon rakamlarını dikkate almaya çalışıyorlar. Bununla ilgili yaptıkları açıklama da hükümetin baskısıyla geri çekiliyor. İlk 6 ayda TÜİK’e göre yüzde 19,8 olan enflasyon İstanbul Ticaret Odası’na göre yüzde 24,5, Bağımsız Araştırmacıların oluşturduğu Enflasyon Araştırma Grubu’na göre ise yüzde 50,5. Bu rakamlar, memurun, emeklilerin maaş ve aylıklarının TÜİK eliyle tırpanlanmasına, gasp edilmesine devam edildiğini ortaya koyuyor.
EMEKLİLER “BİZ UNUTULDUK” DİYOR
Diğer taraftan, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun son toplantısının özet tutanakları, “Enflasyon görünümüne dair yukarı yönlü risklerin canlı olduğunu” belirtiyor. Şimdi bu gelişmelerin ışığında, maaş ve aylıklara, sadece ilk 6 aydaki o da makyajlı enflasyona göre telafi edecek bir zam yapmak, zaten TÜİK makyajının ezdiği, emekçileri ve emeklileri, önümüzdeki 6 ayda da sürecek, yüksek enflasyona ezdirmek demektir. Bu çerçevede, memurların ve emeklilerin maaşlarında yapılacak artışta, sadece ilk altı aydaki kaybın telafisi değil, önümüzdeki dönem için öngörülen enflasyon ve refah payı dikkate alınmalıdır. Bugün en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılmasıyla ilgili kanun teklifi de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu. Bu arada emeklilere ne verileceği hala ortada yok, yuvarlak laflarla geçiştiriliyor. Emekliler isyan halinde “biz unutulduk” diyorlar.
ZAMLI MAAŞ VE ÜCRETLER ELE GEÇMEDEN ERİDİ
Bu arada hep söylediğimizi bir kere daha tekrarlayalım. Gelirin kaç lira olduğundan çok, neyi alabildiğiniz önemli o gelirle. Erdoğan’ın yine Genel Başkanımızın zoruyla en düşük memur maaşının 22 bin liraya çıkarılacağını açıkladığı gün o parayla 1.124 dolar alınıyordu, şimdi ancak 846 dolar alınıyor. Şu kısacık zamanda bile henüz verilmeyen en düşük memur maaşının alım gücü neredeyse 300 dolar erimiş. Yeni asgari ücret 20 Haziran’da ilan edildi. Temmuz sonundan itibaren ancak çalışanların eline geçecek. Asgari ücretle alınabilecek dolar miktarı da, daha ele geçmeden 47 dolar erimiş.
İNSAN BU TUTANAKLARI OKUYUNCA HAYRETE DÜŞÜYOR
Son Para Politikası Kurulu toplantısının tutanakları yayımlandı. İnsan okudukça, gerçekten hayrete düşüyor. Bu Kurul’da bir tek Merkez Bankası’nın başkanı değişti. Para Politikası Kurulu’nun diğer üyeleri, oldukları gibi yerlerinde duruyorlar. Ama tutanaklara bakıldığında, Para Politikası Kurulu üyeleri bugüne kadar izlenen politikaların uygulayıcıları kendileri değilmiş gibi, tutanaklara neler yazmışlar neler… Mevcut para politikasının çerçevesinin “Yüzde 5 enflasyon hedefini gerçekleştirmekten çok uzak” diye başlamışlar. Sonra tutanaktan okuyorum eklemişler: Madde 36: “Kurul, hedeften oldukça uzaklaşan enflasyonun para politikasının ‘Etkin kullanımını’ gerektirdiği tespitinde bulunmuştur.” Madde 37: “Kurul, mevcut mikro ve makro ihtiyati çerçevenin makro finansal istikrarı destekleme konusunda zayıf kaldığı ve piyasa mekanizmalarının işlevselliğini olumsuz etkilediği tespitlerini yapmıştır.”
HEPSİNİN BAŞINA AYNI ANDA SAKSI DÜŞMÜŞ
Biz okuduğumuzda bu tutanaklardan anladığımız şu: Para Politikası Kurulu’nun yeni başkanı dışındaki sayın üyelerinin hepsinin başına aynı anda saksı düşmüş. Hem bu ekonomiye, bu millete bunca kötülük yapanların, talimatlarını sektirmeden yine yerine getireceksin. Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı ayaklar altına alınırken ses çıkarmayacaksın, sonra da çıkıp şimdi bugün, “Enflasyon hedefinden uzaklaşıldı, para politikası etkin değil, ekonomik istikrar tehdit altında, piyasa mekanizmalarının işlevselliği bozuldu” diye konuşacaksın, yazacaksın. Gerçekten pes doğrusu. Mevcut dediğiniz çerçevenin, etkin kullanılmayan para politikasının sahibi kim? Siz o sırada nerelerdeydiniz?
EKONOMİDE ANİ DURUŞ RİSKİ HER GEÇEN GÜN ARTIYOR
Bu işin sorumluluğunu önceki başkan Kavcıoğlu’na yıkıyorsanız o da BDDK’da başkanlık koltuğunda oturuyor bugünlerde. Ya da sorumlu Cumhurbaşkanıysa o da Sarayında koltuğunda. İşte bu nedenle yeni bakanın “akılcı olacak” dediği, para ve maliye politikaları hiçbir şekilde inandırıcı olamıyor. Çünkü bu kadrolar oralarda otururken yapılan hiçbir şey güven vermiyor. Güveni sağlayamadığınız sürece de dengeleri oturtabilmek için çok daha radikal tedbirler almak gerekiyor. Ama öbür taraftan Erdoğan yaklaşan yerel yönetim seçimleri nedeniyle buna da izin vermiyor. Sonuç; ekonomide ani duruş riski her geçen gün artıyor.
TAVİZ VERMEYE, EMİR ALMAYA HAZIR
Güven zor kazanılır, ama çok da kolay kaybedilir. Erdoğan’ın, yeniden göreve getirdiği eski bakandan ve Amerika’dan ithal edilen Merkez Bankası başkanından, tek beklentisinin, vitrin süsü olmaları, yerel seçimlere kadar Körfez ülkelerinden para bularak, musluğun suyunu açık tutmak, aspirin ve pansumanla işi götürebilmek, olduğu anlaşılıyor. Ancak hayatın gerçekleri tabi ki acı… Ekonomide gereğini yapmayınca para gelmiyor. O zaman da iş başa düşüyor. Sıra, siyasi taviz vererek, emir alarak borç bulmaya geliyor. Bunu da eloğlu diyor ki ekonomiden sorumlu bakandan değil, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturanın ağzından duymak isterim diyor. Bir zamanlar yandaş medyalarına “Şerefsiz” diye manşet attırdıkları, “Cemal Kaşıkçı’nın katili” 15 Temmuz hain darbe girişiminin finansörü ilan ettikleri Körfez Şeyhleri’nden, Körfez Prenslerinden borç bulmak için, Erdoğan şimdi yollara düşecek. Taviz vermeye, emir almaya hazır olduğunu gösterecek.
BİZİM İTİRAZIMIZ BARIŞMAYA DEĞİL, BOZUŞMAYA
Nasıl emir alındığının son örneği Mısır… Hani Sisi darbeciydi? Meydanlarda ağlayarak millete yaptırdığınız Rabia işaretine ne oldu? Döndünüz dolaştınız dediğimize geldiniz. Yeniden Mısırla diplomatik ilişkileri kurdunuz. Türkiye’nin bölge ülkeleriyle karşılıklı saygı temelinde ilişkiler kurmasını, işbirliklerine öncü olmasını, güven veren bir ortak olmasını en çok Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz isteriz. Bizim eleştirimiz bölge ülkeleriyle yeniden ilişki kurulmasına değildir. Ama ilişkiyi bozup sonunda yeniden ilişki kurma noktasına geri dönmeyedir bizim eleştirimiz. Erdoğan’ın bölgesel konulara göbeğinden dalıp, iç siyaset malzemesi yapmasına, Türkiye ile tüm komşularını düşman etmesine. Ülkeye zarar vermesine, ekonomik olarak da çok ciddi zararlar vermesine, Türkiye’nin üzerine “Güvenilmez ülke” etiketi vurdurmasına. Daha da acı olanı, bu u dönüşlerini Körfez’den borç bulmak için emirle yapmak zorunda kalmasınadır bizim itirazımız. Ee,“Borç alan emir alır” diye boşuna dememiş büyüklerimiz.
KKM’NİN FATURASININ ÜZERİNE MERKEZ BANKASI ŞALI
Bu hükümet bütçede, yama tutmayacak kadar büyük delikler açtı. Kur Korumalı Mevduat bir kara delik. 23 Haziran haftası itibariyle Kur Korumalı Mevduatta biriken döviz cinsinden garanti verilmiş mevduatın büyüklüğü 2 trilyon 719 milyar lira ile rekor seviyeye ulaştı. Yapılan hesaplamalara göre sadece Haziran ayında Kur Korumalı Mevduat nedeniyle bütçe ve Merkez Bankası üzerinden milletin sırtına yüklenecek yük 190 milyar lirayı aşacak. Ama hükümet buna çözüm bulmuş. Bugün getirdikleri torba kanunda bu yükü saklamak için Hazine’nin KKM desteği ödemelerinin Merkez Bankası tarafından yapılması öngörülmüş. Yani KKM’nin neden olduğu bütçe açığının üstüne Merkez Bankası şalı örtülüyor. Bu, bütçe açığının para basarak finanse edilmesinden başka bir şey değildir. Ve buradan söylüyorum. Eğer rasyonel dedikleri politikalar buysa vay halimize.
BU GİDİŞİN SONU BİR ASIR SONRA DÜYUN-U UMUMİYE
Ama ne yaparlarsa yapsınlar bütçe açığı, geçen yılın ikinci yarısındaki eğilim devam ederse 2023 hedefi olan 659 milyar lirayı ikiye katlayacak. 1,5 trilyon lirayı aşacak. Yaklaşan yerel seçimler ve seçim ekonomisi uygulamaları dikkate alınırsa, bu açık çok daha yukarılara da çıkabilir. Bütçe açığına bir de rekorlar kıran cari açık eşlik ediyor. Türkiye’nin sadece önümüzdeki bir yılda dışarıdan aldığı borçlarını ödemek ya da çevirmek için 203 milyar kaynak bulması gerekiyor. Cari açıkla birlikte bir yılda bulmamız gereken para yaklaşık 260 milyar dolar. Kur Korumalı Mevduatla döviz cinsinden garanti verilen mevduatların dolar karşılığı 100 milyar doların üzerinde. İlk günah olarak bilinen içeriden dövizle yapılan borçlanma 30 milyar dolar. 2023-2025 döneminde Kamu Özel İşbirliğine verilen döviz cinsinden garantiler için ödenmesi beklenen para 15,5 milyar dolar. Hepsini topladığımızda, ekonominin döviz kuruna duyarlı 400 milyar dolarlık yükümlülüğü var. Dolardaki her 1 liralık artış ülkenin dış borç ve döviz cinsinden iç borçları 400 milyar liralık ek yük getiriyor. Bunun 145 milyar lirası sadece hazinenin dış borç ve döviz cinsinden iç borçlarını karşılıyor. Milletimizin bu gidişin sonunda, bu kafa bu ülkeyi döndürür dolaştırır, bir asır sonra yeniden Düyun-u Umumiye’ye mahkum eder. Yeniden IMF kapısına bırakır.
GÜVEN SAĞLAMAK İSTİYORSANIZ BUNLARI AÇIKLAYIN
Güveni sağlayabilmek için, verileri karartmaktan vazgeçmek, şeffaf olmak ve hesap vermek, gömleğin doğru iliklenmesi gereken ilk düğmesidir. Merkez Bankası, KKM dönüşleri için ihtiyaç duyulan döviz dışında hiçbir bankaya arka kapıdan döviz satmayacağını piyasalara duyurdu. Biz de buradan bir duyuralım. Bu açıklamaların inandırıcı olabilmesi için; öncelikle, kamuoyunda “128 milyar dolar” olarak bilinen, 2018 seçimleri öncesinden başlamak üzere Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın ihalesiz, duyurusuz kamu bankaları üzerinden sattığı rezervlerin encamını açıklayın. Yine bu yılın Mayıs ayında yapılan seçimlerin öncesinden itibaren başlayarak Merkez Bankası rezervlerinden 199 milyar doların nerelere verildiğini açıklayın. Son beş yılda eritilen rezervlerin kimlere satıldığını açıklayın. Kur Korumalı Mevduat uygulaması kapsamında, Merkez Bankası’nın bugüne kadar ne kadar döviz aldığını, ne kadar kur garantisi verdiğini ve bu uygulamanın Banka’ya çıkardığı maliyeti kamuoyuna açıklayın. Merkez Bankası’nın 2022’nin son günlerine kadar zarar gösterdiği bilançosunu yılın son günü nasıl kâr eder hale getirdiğini ve bu yapılan uygulamaların uluslararası kabul görmüş muhasebe standartlarına uygun olup olmadığını açıklayın. Bu şekilde kâr ettirilen Merkez Bankası’nın denetimden kaçmak için depremzedelere yardım kampanyasına aktardığı, 30 milyar liralık bağış ve diğer kamu kuruluşları ile özel sektör şirketlerinin bağışladığı paraların nerelere harcandığını denetleyin, millete açıklayın. İhracatçılara getirilen döviz bozdurma zorunluluğu çerçevesinde Merkez Bankası’nın bugüne kadar ne kadar döviz aldığını, yine Banka’nın kullandırdığı Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi gibi çok avantajlı kredilerden, yararlanan şirketlerin listesini kamuoyuyla paylaşın. Rusya’dan yapılan kredili doğalgaz ithalat miktarını, ertelenen doğalgaz bedeli ödemelerini, Türkiye’nin bu kapsamda Rusya’ya ne kadar borçlandığını gösteren BOTAŞ’ın güncel bilançosunu kamuoyuna açıklayın. TÜİK’in makyajlı enflasyon, büyüme ve işsizlik verileri konusunda geriye dönük teknik araştırmayı başlatın. Yeni ekonomi yönetimi gerçekten güven kazanmak istiyorsa, bu araştırmaları vakit geçirmeden başlatsın ve açıklamaları da yine vakit geçirmeden yapsın. Güven, öyle sosyal medyadan “Şeffaflık, hesap verebilirlik” vaatleri vererek değil, bunları kuvveden fiile geçirerek sağlanabilir.
FARKLILIKLARI BİR YANA KOYDUK, VATANI SEVMEK PAYDASINDA BULUŞTUK
2023’te başlayan seçim süreci devam ediyor. Yaklaşan yerel seçimler için bu ülkenin aydınlık geleceğine inananların umutlarını tazelememiz gerekiyor. Mayıs seçimlerinde milletimiz çok önemli bir kapıyı araladı. Farklı düşünen, farklı konuşan, belki farklı şeylere inanan, farklı partilere oy veren ama hepsi bu ülkeyi sevmek paydasında buluşan, bu ülkenin aydınlık geleceğine inanan 25,5 milyon insan ucube rejime karşı bir araya geldi. Sandıkta tek vücut oldu. “Asla bir araya gelmez” denenler vatan için bir araya geldiler. Birbirlerini görmeyen, gözlerini açıp birbirlerinin gözüne baktılar. Birbirlerine kulak tıkayanlar, bu kez birbirlerine kulak verdiler. Birbirlerine düşmanlaştırılan milyonlar, bu kez birbirlerine kollarını açtılar. Bu ülkede her iki kişiden biri, demokrasi için, hak için, hukuk için, adalet için bir araya geldi. Atatürk’ün kurduğu, Cumhuriyet değerlerine bağlı, sosyal demokrat bir partiyi, onun Genel Başkanını, değerlerinden kopmadan, toplumun tüm kesimlerinden oy alabilen, hale getirmek büyük bir değişimdir. Müreffeh Türkiye’nin demokrat yarınları için bu çok önemli bir aşamayı ifade eder.
BU BÜYÜK DEĞİŞİM SÜRECEK, BAŞARIYA ULAŞACAK
Ama çok istememize ve çok çalışmamıza rağmen olmadı, seçimi kazanamadık. Buna belki en çok biz üzüldük. Ama seçim süreci devam ederken sadece üzgünüz diye oturmak yetmiyor. Hatalarımızı düzelterek, eksiklerimizi gidererek, yenilenerek ayağa kalkmamız gerekiyor. Bu mücadele vazgeçilecek bir mücadele değil. Birleşen gücümüz önünde durulmaz bir çığ gibi büyümeli. 25 milyonu 30 milyon, 30 milyonu 35 milyon yapmak için çalışmaya kararlıyız. Adalet yürüyüşüyle başlayan bu büyük değişim, mutlaka sürmelidir, sürecek ve nihayetinde başarıya da ulaşacaktır.
ERDOĞAN’IN AMACI MUHALEFETİ DAĞITMAK
Erdoğan’ın en büyük korkusu budur. Bunu dağıtmak, itibarsızlaştırmak, unutturmak, 25,5 milyonun baskısından kurtulmak için, elinden geleni ardına koymamaktadır. Bunun karşısında tüm partililerimize düşen, 25,5 milyondan bir kişiyi bile feda etmeden, ülkemizin namuslu, vicdanlı hakkın yanında olan kitlelerinin sayısını artırmaktır. Bu süreci yönetmek bir tek Genel Başkanımızın değil, tüm Cumhuriyet Halk Partililerin birlikte görevidir. Yapmamız gereken, Halil İbrahim sofralarında birleşerek, mücadeleye yorulmadan devam ederek, değişimin sadece bir gün değil, bir hayat boyu süren bir süreç olduğunu bilerek bu süreci yönetmektir. İsimler değişir, kişiler değişir. Önemli olan birleşen gücü tahkim etmek, zulmün karşısında hep birlikte durup mücadele etmektir. Biz ne yapacaksak ayrılarak değil, birleşerek yapacağız. Karşısındaki gücün bölünüp parçalanması planları yapanların heveslerini kursaklarında bırakacağız
Okunma Sayısı : 304