CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “EKMEK BULAMIYORSAN KEYİF ÇAYI İÇ” DÖNEMİ BAŞLADI

CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “EKMEK BULAMIYORSAN KEYİF ÇAYI İÇ” DÖNEMİ BAŞLADI

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Bugün MYK toplantımızda ülkemizin gündeminde öne çıkan pandemi, ekonomi, dış politika ve partimize yönelik hukuki saldırıları ele aldık. 

SALGIN YÖNETİMİNDE İPİN UCU KAÇTI

Tüm dünya ve ülkemiz salgınla boğuşuyor. Sağlık Bakanı; “Salgın Anadolu’da zirve yaptı, riskli bir yükselişle karşı karşıyayız, son birkaç günde riskin boyutunu aşmış durumdayız” diyor. Salgının yönetiminde ipin ucu kaçmış durumda… Açıklanan hasta ve vefat sayılarına artık kimse güvenmiyor. Sarayın kibirli adamı ve ortağı salgınla değil; salgınla mücadele eden doktorlarla uğraşıyor. Yüz yüze eğitimde de, uzaktan eğitimde de keşmekeş sürüyor. İstanbul’da pandemi toplantısı yapılıyor. Milletin seçtiği Büyükşehir Belediye Başkanımız, toplantıya çağrılmıyor. Beş maskeyi millete bedava dağıtamayan hükümet, şimdi grip aşısında da patinaj yapıyor. Sağlık Bakanlığı, “Dünyada aşı üretiminde sıkıntı var” diyor. Ne olduğu belirsiz bir risk belirleme sistemiyle, vatandaşlarımıza grip aşısı karneyle dağıtılıyor. Şikâyetler de sel olup akıyor. 

BU KADAR BECERİKSİZLİĞE ANCAK PES DENİR

Bir vatandaşımız… 65 yaşında, Parkinsonizm hastası, aynı zamanda KOAH hastası aynı zamanda yüzde 97 engelli raporu var, ama bu yurttaşımızı grip aşısını hak eden risk grubunda saymıyorlar. Bir başka vatandaşımız… 72 yaşında,  bypass olmuş, dört beş raporlu ilaç kullanıyor. Ona da “Sana aşı yok” diyorlar. Türk Eczacılar Birliği’nin girişimiyle, yurtdışından 1,5 milyon doz grip aşısı getirilecek. Bürokratik yazışmalar uzayınca, bu çok kritik dönemde aşıları İran’a kaptırıyorlar. Hayat Eve Sığar’a HES; bu kadar beceriksizliğe de ancak PES denir. 

DEVLET KURUMLARI LİYAKATSİZLİKLE YIPRANIYOR

Devletin yerleşik kurumları, liyakatsizlik nedeniyle hızla yıpranıyor. Bu hafta TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, bütçe görüşmeleri başlıyor. Hükümetin, “TBMM’ye zamanında gönderme özenini göstermediği” bütçe, Saray’ın, Saray müteahhitlerinin, faiz lobilerinin yüzünü güldüren, ama vatandaşa “yoklukta sabret” diyen ve milletimize askıda ekmekten başka bir şey vadetmeyen bir bütçe... Önümüzdeki yıl faizlere ödenecek paradaki artış, toplanacak vergilerdeki artışın iki katı olacak. Buna karşılık vatandaşa hizmet için yapılacak harcamalardaki artış, vergilerdeki artışın ancak yarısı olacak… Milletin ödeyeceği vergilerle, faiz lobileri ihya edilecek. Ve gelecek yıl devletimiz asgari 246 milyar lira daha borçlanacak. 

BU VERGİ ALINACAK MI, ALINMAYACAK MI?

Bütçe son derece özensiz hazırlanmış. Tek bir örnek vereyim, meclise getirdikleri Torba Yasa’da Konaklama Vergisi’ni bir yıl erteleyip 2022’ye bırakacaklarını söylüyorlar. Ama 2021 bütçesinde, Konaklama Vergisi’nden 1 milyar TL gelir yazılmış. Bir karar verin, 2021’de Konaklama Vergisi alacak mısınız, almayacak mısınız? 

DOLAR BUGÜN, 2023 İÇİN ÖNGÖRDÜKLERİ SEVİYENİN ÜZERİNDE

Bu tek adam vesayet rejiminde, devlet kurumları liyakatsizlik ve öngörüsüzlükle malul edildi. Daha birkaç gün önce getirdikleri OVP de, ortalama dolar kurunun 2020 yılında 6 lira 91 kuruş olması öngörülmüştü. Yine bu kura dayanarak milli gelirimizin de bu yılsonunda 702 milyar dolar olacağı tahmin edilmişti. Bugün, Dolar 8 lirayı aştı. Euro ise 10 liraya koşuyor. OVP’ye göre dolar kuru 2023’te 8 lira 2 kuruş olacaktı. Bugün dolar kuru 8 lira 5 kuruşun üzerinde. Hem de gösterge devlet tahvili faizinin yüzde 14’ü aşmasına rağmen… faiz artıyor, kurda başını alıp gidiyor. Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete… 

KENDİNİ ALKIŞLAYAN SOSYETE DAMAT

Sosyal medyadan kendi kendini alkışlayan Sosyete Damadın bundan haberi var mı? Belli ki yok. Zaten açıklamıştı dolar kuruna da bakmayacaktı. 2020’de OVP kur tahmininin tutması için, yılın son aylarında doların ortalama 7 lira 34 kuruşa düşmesi gerekiyor. Bunun tabi olması mümkün değil. Bu yıl Milli Gelirimizin bu durumda OVP’de yazıldığı gibi 700 milyar doların üstünde olması da artık mümkün değil. Bu bir hayal. Şimdi soruyorum, nereden nereye? 2013’de 1 trilyon dolara yaklaşan Milli Gelirden 2020’de 600 milyar dolarlara düşen Milli Gelire… işte geldiğimiz yer bu. 

2021’DE İLK 20’DEN DÜŞÜYORUZ

Küresel tahminlere göre, 2021’de artık en büyük 20 ekonomi liginden de düşüyoruz. İlk 20’deki yerimizi, nüfusu neredeyse bizim dörtte birimiz olan Tayvan’a bırakıyoruz. 2014’te düğmesine basılan tek adam rejimi projesinin, milletimize ağır maliyeti her gün biraz daha görünür hale gelirken, Sosyete Damat çıkıyor; verdikleri kredilerle hormonlanmış bir dönemin ama sürdürülmesi mümkün olmayan bir dönemin göstergelerine bakıp, “Veriler, ekonomimizin büyüme patikasına girdiğini gösteriyor” diyor. Bütün bu verdiğiniz hormonlardan geri adım attınız. 

GÜVEN YOKSA YATIRIM DA İŞ DE AŞ DA OLMAZ

Hukuk ve adalet yoksa kimsenin canının, malının güvencesi de yoktur. Can ve mal güvenliği olmayan yerde yatırım yoktur. Yatırım yoksa iş yoktur, aş yoktur. Hukuku yok sayıp, Sanayileşme İcra Komitesi kurup, firmaların yapacakları ortaklıklara müdahale etmeye kalkarsanız, sonra da “Bunu yabancı ortaklıklar için yaptık” derseniz, yerli, yabancı tüm yatırımcılar ürker. İş âlemi yatırımdan cayar. Vatandaşlarımız, boş tencereye, boş cüzdana mahkûm olur. 

MİLLETİN KORKMUYOR, CANINA TAK ETTİ SUSMUYOR

Bugün ülkenin her yerinden feryatlar yükseliyor. Ardahan’da bir çiftçimiz, bir besicimiz bağırıyor: “Devlet gelsin, biz ineklerimizi teslim edelim olsun bitsin. Onları da yesinler, doymuyorlar çünkü. Bir canımız kaldı verecek” diyor.

Antalya’da bir vatandaşımız sokak röportajına katılıyor. Ekonomideki hataları ve Saray hükümetini eleştiriyor. Bunun üzerine evini polisler basıyor. Artık insanların konuşmasından, dertlerini televizyonlarda anlatmasından da korkuyorlar. Ama millet korkmuyor, canına tak etti susmuyor.

Bir esnaf Denizli’de Vali’ye, “Canıma yetti. Gebermek istiyorum” diye bağırıyor. 

EKMEK BULAMIYORSAN KEYİF ÇAYI İÇ DÖNEMİ

Dün de Malatya’da, servis ve minibüs esnafı Erdoğan’a çektikleri sıkıntıları anlattı. Erdoğan önce, “Tamam dediklerine kabul” dedi. Biz de şaşırdık galiba “Vatandaş karşısında ilk defa nedamet getiriyor” zannettik. Ama esnaf “10 aydır işsiziz, eve ekmek götüremiyoruz” deyince, Saray’ın o meşhur kibri geri döndü. “Bu çok abartılı” deyip vatandaşı susturdu. Esnafa bir çay torbası verip, “Bu keyif çayı, iç bunu derdini unut” dedi. Bütün bunları da Malatya’daki Oda Başkanı, hesabından yayınladı. Anlaşılan Türkiye artık, “Ekmek bulamıyorlarsa, keyif çayı içsinler” dönemine girdi. 

VARSA BORÇ, YOKSA FAİZ

Okul servisi deyip geçmeyin… Bu sorun ülke genelinde 200 bin esnafı ve bu servislerde çalışan yaklaşık 400 bin kişiyi ilgilendiriyor. Bu insanlar 6 aydır mağdur. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu servisçi esnafının sorunlarını ve çözümlerini defalarca dile getirdi. Ama hükümetin aldırdığı yok. Varsa borç, yoksa faiz… Bu da esnafın derdine derman olmuyor. Bütün dünyanın yaptıklarına bakın onu yapın, esnafa sizin kararlarınız nedeniyle mahrum kaldığı geliri ödeyin. Sigortasını, vergisini erteleyin. 

MİLLET İÇİN YAPACAKLARI BİR ŞEY KALMADI

Bugüne kadar hiçbir yönetim, milletimizin talepleri karşısında bu kadar çaresiz, bu kadar bigane kalmamıştı. Bunların millet için yapacak tek bir hayırlı işi kalmamıştır. Milletimizde bunları görmektedir, notlarını vermektedir, artık sabırsızlıkla beklediği sandıkta, biletlerini kesecek evlerine gönderecektir. İşte bunu gördükleri için artık varsa yoksa yandaşlarına çalışıyorlar. Millete veriyorlar talkını, yandaşları yutuyor salkımı. 

YİNE DOLAR BAZINDA FİYAT GARANTİSİ

Şimdi burada bunun son örneği de TBMM’ye gelen bu yasa teklifinde görüyoruz. Bu teklifle, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik yapılması amaçlanıyor. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması, yani YEKDEM’de önemli değişiklikler yapılıyor. Her şeyden önce, biz, Yenilenebilir Enerjinin desteklenmesine karşı değiliz. Bir daha söylüyorum, biz Yenilenebilir Enerjinin desteklenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hala daha desteklenmesi kanaatindeyiz. Ama biz destek diye “dolar bazında fiyat garantisi” verilmesine karşıyız. Bizim milli paramız Türk Lirası. Dolar değil. Bir de bu düzenlemede, 2010 sonundaki dolar cinsinden verilen fiyatlar üzerinden yeni garantileri veriyorlar. El insaf… O gün 1,5 TL olan dolar kuru; şimdi 8 lira. Üstüne üstlük 10 yılda teknoloji değişti, yatırım maliyetleri yarı yarıya düştü, kullanılan girdi memleketimizin rüzgarı, güneşi, suyu… Siz daha hala daha 10 yıl öncenin dolar cinsinden fiyatını verirseniz bu olacak iş değil. 

GERİYE DOĞRU FİYAT GARANTİSİNİ DE GÖRDÜK

Bu teklifin 13. Maddesi, geriye doğru “fiyat garantisi imtiyazı” diye, bugüne kadar hiç karşılaşmadığımız bir mekanizma getiriyor. Bundan önce dolar bazında fiyat garantisi, 2015’ten sonra işletmeye alınmış santraller için yoktu. Şimdi getirdikleri bu düzenlemeyle, 2020 sonuna kadar işletmeye alınacak santrallere, dolar bazında eski ballı fiyatlardan garanti veriyorlar. Hem de 10 yıl süreyle. Hangi firmalar ve kimler bu işten nemalanacak? Bir de ömrünü tamamlamış lastikleri, bu yasayla biyokütle diye tanımlayacaklar. Kimi zengin etmek için, niye bunların bertarafını teşvik kapsamına alıyorsunuz? Mevcut kapasiteler dikkate alındığında, bu yasayla tüketiciye yüklenecek, yıllık 10 milyar civarında bir yük var.  10 yıllık garanti süresinde bu yük toplam 100 milyar doları geçecek, tüketicinin ve sanayicinin elektrik faturasına yansıyacak. Ne diyelim; yolu, yolsuzluk olarak görenlerin, “Yenilenebilir” enerjiyi de, “Yenilebilir” olarak görmesine hiç şaşmamak gerekir. 

ELİ ÖSO BAYRAKLILAR MEYDANLARDA

Derler ki, “Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur.” Tek adam vesayet rejimi elinde her alanda olduğu gibi dış politikada da kurucu ayarlarımızdan koptuk. İhvancı hayallerle, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilişkisinden bu iktidar uzaklaştı. Neticede elimizde kala kala yaklaşık 5 milyon Suriyeli, onlara bakmak için harcadığımız 50 milyar dolarlık koca bir fatura kaldı. Şimdi o Suriyeliler, İzmir’den, İstanbul’a kadar, ellerinde ÖSO bayraklarıyla, meydanlarda gösteri yapar hale geldi. Bu ülkede Somalı madencilere, çiftçilere, baro başkanlarına tanınmayan yürüyüş hakkı, ÖSO bayraklı Suriyelilere tanınıyor. 

GÜLÜP GEÇMEK YETMEZ

Ne yazık ki, Türkiye’miz dünyada yalnızlaştı. Çevremizde ne kadar ülke varsa bize karşı birleştirmeyi bu saray hükümeti başardı. Şimdi Suudi Arabistan, Türk ürünlerine boykot çağrısı yapıyor. Tarihi bağlarımız olan pek çok Kuzey Afrika ülkesi Suudi Arabistan’ın ardına takılıyor. Ama bu boykota karşı, Saray sözcüleri “Gülüp geçiyoruz” demekle yetiniyor. Bu, gülünüp de geçilecek bir iş değil. İhracatçı üreticiler şimdiden tesislerini yurtdışına kaydırmayı düşünmeye başladılar. Anlaşılan bu boykotu durdurmak için hükümetin hiçbir planı yok.

 

DIŞ POLİTİKA, AK PARTİ KONGRELERİNDE MALZEME YAPILIYOR

Ne yazık ki yaşadığımız devlet krizi, dış politikamıza da sirayet etti. Dış politika bir devlet politikasıdır. Bu nedenle profesyonel bir bürokrasi eliyle yürütülmesi gerekir. Ama bugün bizim Dış İşleri Bakanlığı’nın adı var, kendi yok. Büyükelçiliklerimiz mütekait AK Parti vekilleriyle doldu. Yolsuzluktan aklanmamış eski bakanlar şimdi büyükelçi oldular. Bugün, dış politikamız, AK Parti İl Kongrelerinde, iç siyasete malzeme yapılıyor. 

AVRUPA’DAKİ POPÜLİST SİYASETÇİLERİN EKMEĞİ OLDUK

Bu arada; Almanya’da cami, polis tarafından basılıyor, Fransa’da, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e hakaret eden karikatürlerin, düşünce özgürlüğü denilerek binalara asılmasına göz yumuluyor. Avrupa’nın popülist siyasetçileri İslam’a ayar vermekten bahsediyor. Türkiye düşmanlığı, seçime giden ülkelerde popülist siyasetçilerin en önemli ekmeği oluyor. Bu sorumsuzlukları önleme makamındaki AK Parti Genel Başkanı da bunların üstüne gideceğine bunu fırsat biliyor. Bağırıp çağırarak bu saygısızlıkları, hadsizlikleri, kendisi bu sefer içerde siyasete malzeme yapıyor. Bununla bir yandan da ekonomik buhranın üstünü örtmeye çalışıyor. Diplomasinin bir gücü de üslubundan gelir. Dış politika, il kongrelerinin malzemesi olunca, diplomatik üsluptan uzaklaşılıyor. Diplomasinin zorlayıcılığı kullanılamaz hale geliyor. En haklı olduğumuz davalarımızı bile anlatmakta, savunmakta güçlük yaşıyoruz. 

ASKIDA EKMEK, BEDAVA KEK, KAN VERENE AYÇİÇEK

Halk aç, iş yok, millette para yok. Askıda ekmek, bedava kek, Kızılay’a kan verene 5 litrelik Ayçiçek yağı, milletin kafasına da çay torbaları atmak. Tabi bunlar algıyı yönetmeye yetmeyince,  Parti kongrelerinde bağırarak, gürültü çıkararak buhranın üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Ama bu arada, dünyada haklılığımızı tüketiyorlar umurlarında değil. 

ÜLKENİN EN PAHALI HURDASI

En çok gürültüyü boş teneke çıkarır. Bunu da herkes bilir. İl kongrelerinde “Ambargo uygularsanız uygulayın” diye rest çekmek, hörelenmek ne demek, siz bir NATO müttefikine, “Bana ambargo uygulayamazsın” deme, milletin hakkını savunma, ambargoyu önleme makamındasınız. Bu atarlı tavırlarla anlaşılan yine, “Bu can, bu tende kaldıkça rahibi vermem” senaryosu devreye sokuluyor. Nasıl rahibi bir emirle verdiyseniz; S 400’leri de hangarlara atıp, ülkenin “en pahalı hurdası” haline getirmeye hazırlanıyorsunuz. Ekonomide ve devlette sebep olduğunuz krizin üzerine, dış politika şalını örtemezsiniz. Çünkü orada da derin bir yalnızlık içindesiniz. Yalnızlık krizindesiniz. Bu yaptığınızı milletimiz artık çok iyi görüyor. Notunuzu veriyor. Artık önüme gelsin dediği sandıkta da sizi evinize gönderecek. 

ADALET DEVLETİ AYAKTA TUTAN TEMEL DİREKTİR

Türkiye’de yaşanan devlet krizi, ülkedeki ekonomik buhranı giderek daha da derinleştiriyor. Can ve mal güvenliğimizi tehdit ediyor. Yaşanan bu sürecin en önemli nedeni adalet direğinin çökmesi… Farabi, “Sevginin kurduğu devleti, adalet devam ettirir.” Derken. Aristo da, “Adalet devletin orta direğidir. Toplumun temeli haktır, ve hak, neyin adaletli olduğuna karar vermemizi sağlar” diyor. Konfiçyüs ise, adaleti her şeyin merkezine koyup “kutup yıldızına” benzetiyor. Fatih Sultan Mehmet, “Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür” diyerek adaletin devletin varlığı ve bekası için önemini söylüyor. Mevsimler değişse de, iklimler değişse de, çağlar değişse de, gerçek hiçbir zaman değişmiyor. Adalet, devleti ayakta tutan temel direktir. Toplumun harcında, hak ve adalet duygusu vardır. Adaletin terazisini kırarsanız, ne devleti, ne de toplumu ayakta tutabilirsiniz 

TBMM BAŞKANI MECLİS’İN HUKUKUNA SAHİP ÇIKMADI

Ucube tek adam rejiminin, vesayeti altındaki yargıçlar, devletin adalet direğine darbe üstüne, darbe indiriyorlar. Anayasanın açık hükmüne rağmen, Sarayın hâkimleri, Milletvekilimiz Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlığını tanımadı, Anayasaya aykırı bir şekilde hakkındaki davaları sürdürdüler. Sarayın hâkimleri milletvekilinin hakkını hukukunu gasp ederken, TBMM’nin hukukuna saldırırken, TBMM Başkanı’nın buna sesi çıkmadı. Yargının, Milletvekillerini de sarayın vesayeti altına sokmak amacıyla verdiği, Yasama organının yetkilerine açıkça tecavüz ettiği kararını okutarak, meclisin hukukuna, milletin iradesine sahip çıkamadı. 

ORGANİZE BİR İŞİN GÖSTERGESİ

Sonunda Anayasa Mahkemesi, bu hukuk cinayetini görerek oy birliğiyle “Hak ihlalini durdurun” diye karar verdi ve Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi kararlarına, doğru yanlış demeden herkesin uyması gerekirken, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi bu karara uymadı. Anayasayı ihlal etti. Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga suçunu işledi. Bu yerel mahkemenin kararına karşı bir üst mahkeme olan, İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gidildi. Bu mahkeme de de Anayasa Mahkemesi kararına uymak yerine, milletvekiline akıl verdi, “Sin külahın görünmesin” diyerek, Topu Bölge Adliye Mahkemesi’ne atarmış gibi yaptı. O da Anayasayı ihlal etti. Bu sıralı hukuk cinayetleri, bunun Sarayın şatafatlı salonlarında senaryosu yazılan “Organize bir iş” olduğunu gösteriyor. 

YENİ ZEKERİYA ÖZ’LER ADLİYE KORİDORLARINDA DOLAŞIYOR

Burada millet iradesine Saray’ın vesayeti altındaki, “Adalet cellatları” eliyle, darbe yapılıyor. Burada 20 Temmuz’da başlayan sivil darbenin, Çağlayan Adliyesi’nde devam ettiği görülüyor. Yeni Zekeriya Öz’ler, Çağlayan Adliyesi’nin koridorlarında dolaşıyor. Bu yaşananlar apaçık bir devlet krizidir. Bu mesele partiler üstüdür. Yargı eliyle yasamaya darbe yapmak yol olursa, bu, dört başı mamur bir “beka meselesi” olur. TBMM Başkanı, yargının saldırıları karşısında Meclis’in hukukunu tahkim edecek, milletvekilinin tetikçi yargıçların oyuncağı olmasını önleyecek yasa değişikliği teklifini derhal gündeme getirmelidir. TBMM adına HSK’ya suç duyurusunda bulunmalı, başında olduğu HSK’yı bugüne kadar toplamayan Adalet Bakanı’nın, HSK’yı toplayarak, Meclis hukukuna tecavüze yeltenen hâkimler hakkında, gerekli işlemleri derhal başlatmasını sağlamalıdır. Tarih herkesi, yaptıkları kadar, yapmadıklarıyla da yargılayacaktır. Ve son bir çağrı da Anayasa Mahkemesi’ne… Mahkemenin kararlarına, alt mahkemelerin direnmesi, hukuk hiyerarşisinin yok edilmesi demektir. Bu, yol olmamalıdır. Anayasa Mahkemesi, konumunun ağırlığına uygun olarak, bu hukuksuzluğa karşı tavrını koymak zorundadır.  

HAKİM VE SAVCI HAKKINDA HSK’YA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDUK

Ölü bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın. Memleketin hali tam da buna döndü. Son olarak partimizin bastırdığı “21 Soruda FETÖ’nün Siyasi Ayağı” kitapçığına yasak getirildi. Yasakta yetmedi, tıpkı 12 Eylül darbecilerinin yaptığı gibi kitapçık hakkında el konma ve toplatılma kararı çıkarıldı. Ülkemiz hızla bir Fahrenheit 451 filmine dönüyor. Yangını söndürmekle görevli itfaiyeciler kitap yakıyor. Ama milletimiz hükümetin niyetini artık çok iyi görüyor. Türkiye’de FETÖ’nün siyasi ayağının kim olduğunu, herkes gayet iyi biliyor… Yani kitapçıkta Allah’ın ve kulların bildiğinden başka hiçbir şey yok… Kitapçıkta; Sayın Genel Başkanımızın TBMM’de kürsüsünden yaptığı bir konuşmanın yanında, kamuya mal olmuş bilgiler, belgeler ve karikatürler var. Örneğin 2004 yılında alınan ama uygulanmayan MGK kararının resmide bu kitapçıkta var. Yine mesela AK Partinin bazı sözcülerinin, FETÖ’ye yaptıkları güzellemelerde bu kitapta. Bu kitapçığın birilerini çok rahatsız ettiği belli… Kitapçığın yasaklanması ve toplatılması ana muhalefet partisinin siyasi faaliyetine yargının ağır bir müdahalesidir. Bir daha tekrar ediyorum, bu eylem ana muhalefet partisinin siyasi faaliyetine yargının ağır bir müdahalesidir. Biz bu müdahaleyi kabul etmiyoruz. Biz, Allah’ın da, kulun da bildiğini söylemeye, anlatmaya devam edeceğiz. Genel Merkez olarak da, bu soruşturmayı açan savcı hakkında da kararı veren hakim hakkında da HSK’ya suç duyurusunda bulunduk. 

GENÇLERİN YENİDEN YARINA UMUTLA BAKMASINI SAĞLAYABİLİRİZ

Şartlar ne kadar zorlu olursa olsun, milletimiz ve ekonomimiz büyük bir potansiyele, büyük bir güce sahiptir. Bu ülkenin konumuyla, genç nüfusuyla, dinamik iş insanlarıyla, alınan doğru tedbirlere hızlı yanıt veren ekonomisiyle, çok önemli avantajları vardır. Bu kötü yönetimden kurtularak, vatandaşlarımızı yeniden işle, hakça paylaşılan refahla buluşturabiliriz. Gençlerimizin yarınlara yeniden umutla bakmasını sağlayabiliriz. Biz milletimize inanıyoruz. Milletimiz; kendisine inanan, ülkemizi daha önce içine düştüğü ekonomik krizlerden hızla çıkarmış, liyakatli, hukuk devletiyle ve demokrasiyle, üreterek ve paylaşarak, çevreye saygı göstererek zenginleşmenin mümkün olduğunu bilen Cumhuriyet Halk Partisi kadrolarına görevi verecektir. Yurttaşlarımız, kendisinden kopmuş, kibrinin esiri olmuş, Saray ve sosyetesine son yerel seçimlerde kırmızı kartı göstermişti. Şimdi hasretle gelmesini beklediği ilk sandıkta da yerlerini gösterecek, biletlerini kesecek, onları evlerine gönderecek.

Yayınlanma Tarihi : 2020-10-28 23:49:19
Okunma Sayısı : 758
oıo