CHP Sözcüsü Öztrak: “AFGANİSTAN’DAKİ MEHMETÇİĞİMİZ, DERHAL ÜLKEMİZE DÖNMELİDİR”
“DANTELLİ KEFENLİ TOSUNCUKLARINI GÖNDERSİN”
CHP Sözcüsü Öztrak, Afganistan’da Kabil’in Taliban’ın eline geçtiğini ve Afganistan Cumhurbaşkanı’nın ülkesini terk ettiğini belirterek, “Bu koşullar altında, Afganistan’daki Mehmetçiğimiz derhal ait olduğu yere, ülkemize ve sınırlarımızın müdafaasına dönmelidir” dedi.
Erdoğan’ın hala, Afganistan’da egemen güçlerin taşeronluğunu kapmak için Taliban ile zemin yokladığına dikkat çeken Öztrak, “Erdoğan Afganistan’da illa bir taşeronluk üstlenecekse, dantelli kefen bezi kuşanan tosuncuklarını, o da olmazsa besleyip büyüttüğü SADAT’çılarını oraya göndersin. Mehmetçiğimizin üzerinden elini çeksin” diye konuştu.
Afganistan’da Mehmetçiğimizin ayağına değecek en ufak taştan, bizzat Hükümetin sorumlu olacağını söyleyen Öztrak, “Bölgemizde artık yeni bir kaosun kapıları aralanmıştır. Afganistan-İran-Türkiye aynı jeo-stratejik fay hattındadır. Afganistan’daki kırılma tüm bölgeyi etkileyecektir. Bu konu milli bir mesele olarak ele alınmalı, bir kişinin iki dudağı arasına bırakılmamalıdır” değerlendirmesinde bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Dün Irak’ın Kuzeyinde, bölücü teröristlerin üs bölgemize gerçekleştirdiği hain saldırıda, bir Mehmetçiğimiz şehit düştü. Bir Mehmetçiğimiz de yaralandı. Yine bugün aldığımız acı bir habere göre, aynı bölgede yine bölücü teröristlerce yerleştirilen, el yapımı patlayıcının infilakı neticesinde, kahraman 3 askerimizi şehit verdik. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine sabır, milletimize ise baş sağlığı diliyoruz. Yaralı askerlerimize şifa dileklerimizi buradan bir defa daha iletiyoruz.
YÖNETİM KRİZİ EN ÖNCELİKLİ GÜNDEM
Sayın Genel Başkanımız, Şehidimiz, Piyade Onbaşı Cengizhan Kaplan’ın cenazesine katıldı. Şehit ailemizin acılarını paylaştı. Taziyelerini iletti. Bu yüzden Merkez Yönetim Kurulu toplantımız, gecikmeli olarak başladı. Şu anda da toplantımız devam ediyor. Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketi, art arda yaşadığımız ekolojik felaketler karşısındaki zafiyet, bu felaketlerde yaşanan yüksek can kayıpları, bu kayıpları azaltacak tedbirlerin yetersizliği, yaraların sarılmasındaki sorunların ortaya koyduğu, devlette yaşanan yönetim krizi, toplantımızın en önemli gündem maddesiydi. Toplantımızda değerlendirdiğimiz bir diğer önemli gelişme, Taliban’ın yıldırım hızıyla Kabil’e girmesi oldu. Kabil’in düşmesinin jeo-stratejik etkilerini ve sınırlarımızda büyüyen Afgan göçü tehdidini, bu toplantıda tabi ki ele aldık. Yine milletimizi tehdit eden, bir başka sinsi işgalciyi, Covid-19 salgınında dördüncü zirveyi de toplantımızda değerlendirdik. Elbette ülkemizin içine düşürüldüğü bu büyük buhrandan, çekip, çıkarmak için atılacak adımları, iktidara geldiğimizde alacağımız önlemleri de bu toplantıda ele aldık.
DOĞAYLA SAVAŞ KAZANILSA DA KAYBEDİLİR
Ülkemiz peş peşe gelen doğal afetlerle sarsılıyor. Yaz başında; Marmara’da müsilaj felaketini yaşadık. Yazın ortasında, Güneyimiz orman yangınlarıyla kavruldu. Yaz sonuna yaklaşırken; ülkemizin kuzeyi korkunç sel felaketlerinde boğuldu. Ne yazık ki rant uğruna, doğayla uyum ve barışı bozmanın bedelini, çok ağır ödemeye başladık. Ünlü astrofizikçi Hubert Reeves, “Doğa ile savaş halindeyiz ve eğer kazanırsak, savaşı kaybetmiş olacağız” diyerek, tüm insanlığı uyarmıştı. Şimdi ne yazık ki bu savaşı kazansak dahi kaybedeceğimiz bir savaşın, kurbanı olduğumuz gerçeğiyle yüzleşmeye başladık. Tabiat; akılsızlığı, liyakatsizliği, beceriksizliği, aç gözlülüğü ve dinmeyen rant hırsını, can ve mal kayıpları olarak, hepimize fatura ediyor. Bartın, Kastamonu Bozkurt ve Sinop Ayancık’ta şahit olduğumuz yıkım çok büyük. Can kayıplarımız artıyor. Ve hala kendinden haber alınamayan onlarca yurttaşımız var. Milletçe büyük bir üzüntü ve yas içindeyiz… Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza, bir kez daha, Allah’tan rahmet diliyoruz. Yakınlarına baş sağlığı dileklerimizi iletiyoruz. Milletimize sabır diliyoruz.
CHP’Lİ BELEDİYELER AFET BÖLGESİNDE CANLA BAŞLA ÇALIŞIYOR
Selin hemen ardından, Genel Başkan Yardımcılarımız, Grup Başkanvekillerimiz, Milletvekillerimiz felaket bölgesine intikal ettiler. Hafta sonu da Sayın Genel Başkanımız, beraberinde Belediye Başkanlarımızı da alarak, bölgede incelemelerde bulundu. İhtiyaçları yerinde tespit etti. Belediye Başkanlarımıza, bu ihtiyaçların giderilmesi için gerekli talimatları verdi. Başta 11 Büyükşehir Belediyemiz ve diğer tüm ilçe belediyelerimiz, felaket bölgesindeki yaraları sarmak için şimdi canla başla çalışıyorlar… Belediyelerimiz, sel afetini yaşayan illerimize, 479 personel, 193 iş makinesi ve 108 hizmet aracı olmak üzere toplam 301 araçla destek veriyor. Bunun yanında bölgede içme suyuna duyulan ihtiyacı gidermek amacıyla belediyelerimiz, 40 TIR dolusu içme suyu ve 15 bin gıda kolisiyle, afetzede vatandaşlarımıza destek olmaya çalışıyor. Bunun yanında mobil mutfak TIR’ları, mobil şarj üniteleri, 15 jeneratör, 7 TIR hijyen malzemesi bölgeye hızla intikal ettirildi. Yeni yardımlar da yolda.
HÜKÜMETİN İLK İŞİ IBAN GÖNDERMEK
Felaket dönemleri, milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemlerdir. Yaraları sarmak, kucaklaşmak, acıları beraberce hafifletmek, millet olmamızın bir gereğidir. Milletimizin bu konudaki hassasiyeti zaten çok yüksektir. Milletimiz yöneticilerin, eksikliklerini, yetersizliklerini, üstün cesaret ve fedakârlığıyla kapatmayı da bilmiştir. İşte en son orman yangınlarında gördük. Millet devletinin uçaklarını havada göremeyince, alevlerin üstüne çıplak elleriyle yürüdü. Ateşe bir avuç toprak, bir avuç su atmak için olağanüstü bir gayret gösterdi. Ama milletimizin bu dayanışma duygusunu, sürekli istismar eden bir hükümet var. 15 Temmuz’dan bu yana, yaşadığımız her felakette, Erdoğan’ın yaptığı ilk iş, millete bir IBAN numarası göndermek… Daha kayıplarımızın boyutunu öğrenemeden, acımızla yüzleşemeden, felaketlerin sabahında IBAN numaralarıyla yüzleşiyoruz. Millete bugün IBAN numarası atanlar, daha birkaç gün önce, Somali’ye 30 milyon dolar hibe ediyorlardı. Milletimizde şimdi haklı olarak, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” diye soruyor.
HÜKÜMET YARDIM TOPLAMAZ, VERGİ TOPLAR
Hükümetler yardım toplamaz. Hükümetler vergi toplar… Onu da Erdoğan Hükümetleri milletten zaten bol, bol topluyor. 20 yılda milletimizden, 2 trilyon 311 milyar dolar vergi topladılar. Dış borç, iç borç, özelleştirmeler dâhil, 2,5 trilyon dolar harcadılar… Kendilerinden önceki 79 yılda kullanılan kaynağın, neredeyse 4 katını 19 yılda kullandılar. Ama her felakette, millete, IBAN numarası atmaya devam ediyorlar. Tekrar ediyorum. Hükümetler yardım toplamaz. Yardımları Sivil Toplum Kuruluşları, yerel yönetimler ve diğer sivil oluşumlar toplar. Vatandaş gönlünün razı olduğu yere, gönlünden koptuğu bağışı yapar. Ama bu hükümetin bu konudaki kıskançlığı had safhada… Konu para olunca, “Memlekette benden başka kimse para toplayamaz” diyor. Hasisliğin, bencilliğin, kibrin geldiği noktaya bir bakın.
18 YILDA 35,5 MİLYAR DOLAR DEPREM VERGİSİ TOPLANDI
Haydi, “yardım, bağış” diyerek para topladınız. Topladığınız paralar yerlerine ulaşıyor mu? Bunun hesabını veriyor musunuz? Ne gezer… Bıraktık yardımı, beyler topladıkları verginin hesabını bile vermiyorlar. 1999’daki depremlerle beraber, Özel İletişim Vergisi biliyorsunuz hayatımıza girdi. Geçici süreyle çıkarılan bu vergiyi, Erdoğan kalıcı hale getirdi. 2003’ten bu yana da milletten, 35 milyar 544 milyon dolar Özel İletişim Vergisi toplandı. Kaç defa sorduk. “Bu topladığınız deprem vergileri nereye gitti?” diye… Cevap, “Bay Kemal’e hesap vermeye zamanımız yok” oldu.
15 TEMMUZ’UN KÖPRÜSÜ VAR, ÇEŞMESİ VAR, TOPLANAN PARALAR ORTADA YOK
Yine 15 Temmuz’da millete IBAN atıp, 309 milyon lira para topladılar. Memlekette; 15 Temmuz Köprüsü var. 15 Temmuz Cami var. 15 Temmuz Okulu var. 15 Temmuz Parkı var. 15 Temmuz Çeşmesi var. Ama 15 Temmuz Şehit ve Gazileri için toplanan milyonlar ortada yok… Genel Başkanımız, bu konuyu aylarca gündemde tuttu. Beyler, ancak sonunda çıktı da, toplanan paraların Hazine’ye aktarıldığını itiraf ettiler. Beşiktaş’taki terör saldırısının ardından toplanan 52 milyon lira da, saldırıda yaşamını kaybedenlerin ailelerine ulaşmadı. Bunların yardım toplama konusunda, ne yazık ki sicilleri bozuk…
HER FELAKETTE MİLLETTEN HİMMET BEKLEYECEKSENİZ, O KOLTUĞA NEDEN OTURDUNUZ
Millet de haliyle bunlara artık güvenmiyor. “Benden para isteyeceğine, beşli çeteye ödediğin garanti dolarları kes, ben kendi yardımımı bildiğim gibi kendim yaparım, istediğime veririm, güvendiğime veririm sen kendi işini yap” diyor. “Önce sen israftan, şatafattan vazgeç, yürüyen, uçan saraylarının sayısını azalt” diyor. Şimdi millet haksız mı? Elbette değil… Allah aşkına! Her felakette millete IBAN atıp, milletin himmetine başvuracaksanız, o zaman Hükümet olarak oraya siz neden oturdunuz? Siz ne iş yaparsınız?
ERDOĞAN BAŞKA SÖYLÜYOR, TAMBURASI BAŞKA ÇALIYOR
Bir ülkede camiye, kışlaya, adliyeye siyaset girmişse, yönetimde de çürüme başlamış demektir. Acılarımız hala çok tazeyken, sahilde tomrukların arasından, vatandaşlarımızın cansız bedenleri toplanırken, Bozkurt’taki cami avlusu, Erdoğan’a siyasi dekor yapıldı. Selden sonra sahra hastanesi olarak kullanılan cami, apar, topar boşaltıldı. Erdoğan’da, cami avlusunda rahat rahat nutuk attı. Çıktı; kendisini eleştirenlere “bozguncu” dedi. Eleştirilere “kirli senaryolar” dedi. “2023” dedi, “2053” dedi. “Siz” dedi, “biz” dedi… Dere yatağındaki çok katlı binalar konuşulmasın, daraltılan dere yatakları sorgulanmasın, dere yatağındaki tomruk depolama alanlarının hesabı sorulmasın, derelerdeki HES’ler tartışılmasın, yanlış yapılan köprüler konuşulmasın diye, milleti şu zor gününde bile bölüp, parçalamaya, ayrıştırmaya çalıştı. Erdoğan’ın atama İçişleri Bakanı ise, çıktı sel bölgesinde, “Buranın üzerinden siyaset yapmak ayıptır, insanlık dışıdır, şeytanla işbirliğidir” dedi. Şimdi artık bunların bir dediği bir dediğini tutmuyor. Erdoğan ne söylüyor, tamburası ne çalıyor…
SERMAYESİ DİN OLANIN, REHBERİ ŞEYTAN OLUR
Ne güzel demiş Anadolu’nun tertemiz vicdanı Yunus Emre; “Emeksiz zengin olanın, kitapsız bilgin olanın, sermayesi din olanın, rehberi şeytan olmuştur.” Bu millet, alın teri dökmeden zenginleşen rantiyeleri, dere yataklarına bina yapanları, bu binalara izin verenleri, beşli çeteye ülkeyi peşkeş çekenleri, Karadeniz’in derelerine HES kelepçelerini takanları, birde üstüne üstlük “Selin en büyük mağduru HES’lerdir” diyen vicdan yoksunlarını ve elbette ülkeye yapılan tüm bu kötülüklerin üzerine, mukaddes dinimizi örtü yapmaya kalkanları görüyor, biliyor. Notlarını veriyor. Hesabını sormak ve onları tarihin tozlu raflarına göndermek için artık sabırsızlıkla sandığı bekliyor.
CHP İKTİDARINDA BUNLARI YAPACAĞIZ
Ülkemiz çok büyük bir ülkedir. Türkiye Cumhuriyeti çok büyük bir devlettir. Bu ülkenin potansiyeli çok yüksektir. Yeter ki, bilimle, akılla, istişareyle, liyakatli kadrolarla yönetilsin. Yaşadığımız son felaketler gösterdi ki, doğaya karşı işlenen suçların bedeli çok ağır oluyor. Giden canı da geri getirmek mümkün değil. Ama en azından kalanların acılarını gidermek için, Genel Başkanımızın koordinasyonunda, Belediyelerimiz ellerinden geleni yapmaya devam edecekler. İklim değişikliği artık bir risk değil, kapımızdaki en ciddi tehditlerden biri. Bu nedenle, “Doğa ile uyum içinde yaşamayı amaçlayan” politikaları hızla geliştirmek zorundayız. Bizim iktidarımızda, borçla şişirilen, betona ve ranta dayalı büyüme stratejisine, artık bir son vereceğiz. Kanal İstanbul gibi rant ve talan projeleri çöpe gidecek. Onun yerine, su kaynaklarımızı en etkin şekilde kullanacağımız, tarımsal sulama projelerine, tarımsal sulama kanallarına öncelik vereceğiz. GAP ve Konya Ovası Sulama Projeleri’ni tamamlayacağız, hızla bitireceğiz. Sınırlı kaynaklarımızı, İstanbul depremine hazırlık için seferber edeceğiz. Dere yataklarına yapılan binalara müsamaha göstermeyeceğiz. Dere yataklarını işgal eden binaları uygun yerlere taşıyacağız. Derelerimizin akış rejimini bozan HES projelerini gözden geçireceğiz. Ekolojik ve ekonomik sürdürülebilirlik, tüm politikalarımızın ana eksenlerinden biri olacak. G-20 ekonomileri içinde, Paris İklim Anlaşması’nı onaylamayan tek ülke, bizim ülkemiz Türkiye… İktidara geldiğimizde bu ayıba hemen son vereceğiz. AB Yeşil mutabakatına uyum için gerekli siyasi iradeyi göstereceğiz. Bu yapısal dönüşümün getireceği kısa vadeli yükleri, en adil şekilde paylaştıracağız yine ülkemizde sosyal devleti güçlendireceğiz. Yeşil ve dijital devrimi yaparken, Aile Destekleri Sigortasıyla kimseyi arkada, aç ve açıkta bırakmayacağız. Mahatma Gandhi’nin söylediği gibi, “Dünya, herkesin ihtiyacına yetecek kadarını karşılar, ancak herkesin hırsına yetecek kadarını karşılayamaz.” Biz bu ülkeyi de, bu ülkenin kaynaklarını da hırsla değil, akılla, bilimle, istişareyle yöneteceğiz.
ÖNÜNE KONAN METNE GÖRE ROTA DEĞİŞTİRİYOR
Türkiye bir yandan Karadeniz’deki sel felaketiyle uğraşırken, bir yandan da sınırlarımızda insan seli felaketleriyle boğuşuyor. Ülkemiz çok büyük bir tuzakla karşı karşıya… Ama ülkemizi yönetenler, bu demografik tuzak karşısında ne yazık ki, gaflet, delalet ve belki de hıyanet içerisinde. Erdoğan, okyanus ötesinden yazılan ve önüne konan metne göre sürekli rota değiştiriyor. Bir çıkıyor, “Finansı iyi yönettiğimiz için, mültecileri almaya devam edeceğiz” diyor. Bir çıkıyor, “Türkiye yolgeçen hanı değildir” diyor. Bir çıkıyor; “Sınırlarımızdan düzensiz göç akını söz konusu değil” diyor. Dün çıkıyor; “Türkiye olarak, İran üzerinden gerçekleşen ve giderek yoğunlaşan, Afgan göçmen dalgasıyla karşı karşıyayız” deyiveriyor. Bu çelişkili açıklamaların hepsi de, 10 gün içinde yapılıyor.
AFGAN GÖÇÜNE SEYİRCİ KALMAK MİLLETİ SIRTINDAN HANÇERLEMEKTİR
Erdoğan ABD’nin Afganistan’dan çıkma kararının ardından, para ve siyasi destek karşılığında, Afgan sığınmacıların ülkemize gelmesine göz kırpmıştı. 20 yıldır Afganistan’da olan egemen güçlerin neden olduğu, bu insani krizin yükünü de, milletimize yıkacağını söylemişti. Buradan açıkça söylüyoruz. Ülkemizde 5 milyon Suriyeli var. Bunun üstüne bir de Afgan göçüne seyirci kalınması, Erdoğan Şahsım Hükümetinin, o böyle bütün finansı iyi biliriz iddialarına rağmen milletimizi, bir kere daha, sırtından hançerlemesi olur. Esas olan bu devletin bekasıdır. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğidir. Ülkemizin demografik yapısına, göz göre göre, zaman ayarlı kitlesel imha silahı yerleştirilmektedir.
BİDEN’LA YAPTIĞI PAZARLIĞI MİLLETE AÇIKLASIN
Afganlar Erdoğan-Biden görüşmesinden sonra, Türkiye’ye akın akın zaten gelmeye başlamışlardı. Arada 2 bin 500 kilometre var. Koskoca bir İran devleti var. Ancak gelenler öyle gözüküyor ki düzensiz falan gelmiyor. Gayet düzenli. Gayet planlı, gayet organize bir şekilde, Erdoğan’ın altına imza attığı bir operasyonla geliyor. Erdoğan, artık milletimizin huzuruna çıkmalıdır. Haziran ortasında, kapalı kapılar ardında, yanına Dışişlerinden bir görevli dahi almadan, Biden ile yaptığı pazarlığın detaylarını milletimize açıklamalıdır. Erdoğan Türkiye’ye kurulan bu tuzağa nasıl razı olmuştur? Veya razı edilmiştir? Bunu Türkiye’de Erdoğan’dan başka, sadece Saray sosyetesine mensup Kavakçının kızı bilmektedir.
KAPALI KAPILAR ARDINDAKİ ANLAŞMA TÜRKİYE’Yİ BAĞLAMAZ
Muhataplarımız şunu bilsin ki, kapalı kapılar ardında Erdoğan’ın vermiş olduğu sözler Erdoğan’ı bağlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi onayından geçmemiş hiçbir anlaşma, Türkiye Cumhuriyetini bağlamaz. Herkes bu açık gerçeğe göre ayağını denk alsın. Planlarını ona göre yapsın.
AFGANİSTAN’DAKİ MEHMETÇİK DERHAL ÜLKEMİZE DÖNMELİDİR
Dün Afganistan’da çok büyük bir kaos başladı. 300 bin kişilik, modern silahlarla donatılmış Afgan ordusu, birkaç hafta içinde silahlarını bırakarak dağıldı gitti. 75 bin kişilik Taliban milisleri, doğru dürüst tek kurşun atmadan, ülkenin tamamını ele geçirdi. İki ay önce egemen güçlerin olmaz dedikleri her şey oldu. Kabil Taliban’ın eline geçti. Afganistan Cumhurbaşkanı ülkesini terk edip, Tacikistan’a kaçtı. Taliban Türk askerlerinin ayrılması için, 1 Eylül’e kadar süre verdi. Şimdi bu koşullar altında, Afganistan’daki Mehmetçiğimiz derhal ait olduğu yere, ülkemize ve sınırlarımızın müdafaasına dönmelidir.
DANTELLİ KEFENLİ TOSUNCUKLARINI GÖNDERSİN
Ama Erdoğan hala, Afganistan’da egemen güçlerin taşeronluğunu kapmak için, Taliban ile zemin yokluyor. Taliban ile inanç farklılığı yokmuş. Taliban lideriyle de görüşebilirmiş. Yine dün de Pakistan üzerinden Taliban’a çiçekler göndermeye devam etti. Erdoğan Afganistan’da illa bir taşeronluk üstlenecekse, dantelli kefen bezi kuşanan tosuncuklarını, o da olmazsa besleyip büyüttüğü SADAT’çılarını oraya göndersin. Mehmetçiğimizin üzerinden elini çeksin. Son kez uyarıyoruz. Afganistan’da Mehmetçiğimizin ayağına değecek en ufak taştan, bizzat siz sorumlu olursunuz. Bölgemizde artık yeni bir kaosun kapıları aralanmıştır. Afganistan-İran-Türkiye aynı jeo-stratejik fay hattındadır. Afganistan’daki kırılma tüm bölgeyi etkileyecektir. Bu konu milli bir mesele olarak ele alınmalı, bir kişinin iki dudağı arasına bırakılmamalıdır.
SALGIN YENİDEN KONTROLDEN ÇIKIYOR
Ülkemizde bir başka sinsi işgalci de Kovid 19 salgınıdır. Ağustos ayının ilk yarısında, ortalama günlük vaka sayısı 23 bin 441 oldu. Yine bu dönemde günde ortalama 122 vatandaşımız, salgın nedeniyle yaşamını yitirdi. Döndük dolaştık, günlük vaka sayısında da günlük vefat sayısında da Mayıs ayı seviyelerine geldik. Dünyada salgına en çok kurban veren 19. ülkeyiz. Günlük vaka sayısında ise halen 12. sıradayız. Turizmin zirve sezonundayız. Ama orada da işler parlak gitmiyor. İngiltere’de zaten kırmızı listedeydik. Suudi Arabistan Türklere umreyi kapatmıştı. Şimdi de Almanya’nın kırmızı listesine girdik. Okulların açılmasına, planlanan yüz yüze eğitime başlangıç tarihine 15 günümüz kaldı. Salgın yeniden kontrolden çıkıyor. Maske, mesafe, hijyen çok önemli. Ama yaz aylarında bunları tamamen unuttuk.
AŞIDA YİNE KAOS
Çare aşı. Ama bu konuda da başarılı olduğumuzu söylemek çok zor… Toplumsal bağışıklık için, toplumun en az yüzde 70’inin iki doz aşılanması gerekiyor. Danimarka’da bu oran yüzde 65, Kanada’da yüzde 63, İsrail’de yüzde 63, İtalya ve Almanya da ise yüzde 57. Bizde ise tam doz aşı olanların oranı hala yüzde 40 civarında. Aşı konusundaki başarısızlığın arkasında yanlış yönetim var. Bugün de yine aşı konusunda büyük bir kaos yaşadık. Daha önce iki Sinovac, bir Biontech aşısı yaptıran yurttaşlarımıza, sabah dördüncü doz Biontech aşıları tanımlandı. “Gelin yaptırın” deniyordu. Ama şimdi basın toplantısına inerken öğrendik ki, dördüncü doz aşılar iptal edilmiş. Milletin sağlığı konusunda bu kadar böyle bir keyfilik ne demek oluyor, bu kararları kim alıyor? Nasıl alıyor? Bu nasıl bir plansızlık? Bunları kabul etmek mümkün değil.
KABİNEYE GEREK YOK, TEK KİŞİ YETER
İşte böyle bir karmaşa içinde, velilerimiz okulların Eylül’de açılıp, açılmayacağını merak ediyor. Ağustos ayının ortasını geçtik. Eylül başında okulların ne olacağı hala belli değil. Kabineden çıkacak karar bekleniyor. Salgın yönetimindeki beceriksizlikler, sadece milletimizin sağlığına ve ülkemizin ekonomisine darbe vurmakla kalmadı. Belki de hepsinden önemlisi gençlerimizin eğitimine, yani ülkenin geleceğine darbe vurdu. Okulların açılmasıyla ilgili kesin karar için randevu, kabine toplantısına verildi. Ama iki haftadır kabine toplantıları erteleniyor. Aslında tabi ülkede karar almak için kabinenin toplamasına gerek yok. Ne de olsa ülkede her şey bir kişinin iki dudağı arasından çıkan kararlara göre uygulanıyor.
VELİLER YANIT BEKLİYOR
Türkiye, salgında okullarını en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri. Biz defalarca uyardık, “Bir nesli kaybetmek üzereyiz” dedik. Okullarımız 1,5 yılı aşkın süre kapalı kaldı. Bu kadar süre okuldan uzak kalmak, gençlerimizin eğitimine de öğrenimine de çok büyük zararlar verdi. Uzaktan eğitim arapsaçına döndü. İmkânı olmayan ailelerin çocukları eğitime ulaşamadı, imkânı olan ailelerin çocukları da, uzaktan eğitimden hiçbir şey anlamadı. Okulların daha fazla kapalı kalmasına, artık bu ülkenin tahammülü yok. Okullar açılmadan önce, sınıf başına öğrenci sayısını azaltmak için ne tür tedbirler alındı? Okullarda ve sınıflarda yeterli havalandırma altyapısı oluşturuldu mu? Okullarda hijyen koşullarını tastamam sağlamak için neler yapıldı? Öğretmenler ve okul personeli tam olarak aşılandı mı? Önceki Milli Eğitim Bakanı bunları cevaplamadan, istifa etti. Velilerimiz bu soruların cevabını, yeni Milli Eğitim Bakanından bekliyor. Umarız bu sorulara, biran evvel doğru cevapları alırız, çocuklarımız en kısa sürede sağlıklarını tehlikeye atmadan okullarına kavuşur, ilim yolunda yürümeye devam eder.
Ne güzel diyor, Hacı Bektaş-ı Veli… “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Çocuklarımızın yolu hep aydınlık olsun. Bu vesileyle Hakk’a kavuşmasının yıl dönümünde, Hacı Bektaş-ı Veli’yi bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Okunma Sayısı : 766